Mahmud'un sözünü Mustafa Kemal Paşa kesiyor. Elinin birini cebine sokmuş. Saçları sımsıkı taralı. Gözlerinde yine o çelik mavisi: "- ... esas kıymeti, diyor, kendine veren ve mensup olduğu millet ve memleketi ancak şahsiyetiyle kaim gören adamlar, milletlerinin saadetine hizmet etmiş sayılmazlar." Elini cebinden çıkarıyor. Tane tane devam ediyor: "- ... bütün insanlığın, diyor, varlığını kendi şahıslarında gören adamlar bedbahttırlar. Besbelli ki o adam, fert sıfatıyla mahvolacaktır. Herhangi bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mesut olması için lazım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için çalışmaktır. Makul bir adam ancak bu suretle hareket edebilir. .. "
Sayfa 94 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları /E kitap
Barın kapısından yeni girmişti ki - şansa ve kadere terk edilmiş bu yerde, girişte beliren siyah ve bitik silueti, mutsuzluğun aptal bir ifadesiydi ayağa kalktım ve onu masama götürdüm. Siyah elbisesi kötü dikimli ve lekeliydi. Önündeki hiçbir şeyi görmeden, sürekli masalara çarpıyordu. Şapkasız, kısa, dik ve kötü taranmış saçları yüzünün her iki tarafında karga kanatları görüntüsü uyandırıyordu. Bu kanatların arasından çıkan çelik gözlüklerin altında, sarı benizli, zayıf Yahudi burnunu andıran, büyük bir burnu vardı.
Reklam
El yordamıyla güverteye çıktım. Bomboştu. Başımı kal­dırıp bacanın tüten kulesinin ve hayalet gibi parıldayan di­reklerin üst tarafına bakar bakmaz, gözlerime büyüleyici bir aydınlık hücum etti. Gökyüzü pırıl pırıldı. İçinde bembeyaz uçuşan yıldızlara göre karanlıktı ama yine de pırıl pırıldı; sanki orada muazzam bir ışığı örtmekte olan kadife bir perde vardı, sanki parıldayan yıldızlar sadece o perdedeki delikler ve yırtıklardı, o anlatılmaz aydınlık da oralardan sızıp öyle parlıyordu. Gökyüzünü daha önce hiç o geceki gibi görmemiştim; öylesine parlak, öylesine çelik mavisi ve sertti, ama yine de kıvılcımlar saçıyor; ışıklar sığdırıyor; coşkuyla taşıyor; aydan ve yıldızlardan aşağıya akan ve bir yandan da için için yanan gizemli bir iç bölgeden geliyormuş gibi görünen ışıklarla kaynıyordu. Beyaz boyalar, geminin bütün kenar hatlarını kadife karanlığındaki denize karşı ışıl ışıl parlatıyor; halatlar, serenler, bütün ince çizgiler, bütün siluetler bu sel gibi akan parıltının içinde eriyip gidiyordu; direklerin tepesindeki ışıklar, gökyüzünün parlak yıldızları arasındaki bu dünyevi sarı yıldızlar, sanki boşlukta sallanı­yorlar ve bunların üst tarafında, gözetleme yerinin yuvarlak gözünden sarkıyorlardı.
Sessizlik
"Kaçacak yerim kalmamıştı; durduğum yerden metal bir kafesin tangırdayıp gıcırdayarak karanlığın içinden çıkmasını ve ışığın altına gelmesini izledim. Parmaklıkları çelik mavisi bir renkle parlıyordu ama asıl dikkatimi çeken bu değildi. İçinde iki büklüm olmuş bir insan vardı. Kafesin içine sığmak için eğilmiş, elleri parmaklıklarda, mavi siyah karmakarışık saçları gözlerinin önüne düşmüş bir kız. Saç tutamlarının arasından bakan gözleri, iki renksiz küreydi. Boynuna, aynı ürkütücü mavi ışığı saçan bir ip bağlanmıştı."
Sayfa 80 - Pegasus Yayınları
Bir deniz feneri gibi, gülüşlerin ışıtmasın­dan, kederin karanlığına geçiverdi. Çelik mavisi gözlerine akşam karanlığı çöktü sanki.
Sayfa 64 - Yordam EdebiyatKitabı okudu
Gökyüzünü daha önce hiç o geceki gibi görmemiştim; öylesine parlak, öylesine çelik mavisi ve sertti
Reklam
"percival o," dedi neville, "esinti, bulutları böldüğü ve onlar yine toplandıkları zaman gıdıklayıcı çimenler arasında oturduğu gibi sessiz oturarak tek ruhun ve tek bedenin ayrı ayrı bölümleriymişçesine bir araya gelerek 'ben şuyum, ben buyum' deme girişimlerimizin boşunalığını bize gösteren. bir şey dışarıda bırakılmış, korkudan. bir şey değiştirilmiş, kendini beğenmişlikten. değişikliklerimizi vurgulamaya çalışmışız. ayrı olma isteğiyle yanlışlarımız, bizim için özel olan şeyler üzerinde durmuşuz. ama bir zincir var, dönen, dönen, çelik mavisi bir halkada, altımızda."
Sayfa 119
Atatürk'ün gözleri, olağanüstü kişiliğinin simgesidir. Gözleri iri gök mavisi renginde ve çelik parıltılarla doludur. Kaşları gür ve şahlanmış gibi enine doğru kalkık, keskin ve derin bir bakış arz eder. Gözlerinde, karşısındakini iradesine boyun eğdiren, düşüncesine nüfuz ettiren, garip bir mıknatısiyet vardı. Bu tesire tutulanlar Atatürk'ün göz bebeklerinin birer alev gibi parladığını söylerler.
Sayfa 18 - Güven KitabeviKitabı okudu
Bir çelik mavisi damar tam da çenemin üstünde Çoğu zaman gün ışığında seçtiğim Tıp tıp atıyor yüzümün kenarcığında Saçlarım kapkalın geliyor elime.
AŞKIN RADYOAKTİVİTESİ
Aşkı duydum mu bir başıma kalıyorum Kasıklarımı ovuyorum bir güzel En küçükleri var ya ayak parmaklarımın İlk peşin onları görüyorum. Bir çelik mavisi damar tam da çenemin üstünde Çoğu zaman gün ışığında seçtiğim Tıp tıp atıyor yüzümün kenarcığında Saçlarım kapkalın geliyor elime. Gündüzün, ama tam gündüzün oluyor bu iş Kirlerim, pis kokularım belliyken iyice Soluyup dururken, bir şeyler geçirirken aklımdan Uzanıp kalıyorum ta pencerenin dibinde. Yukarıyı düşünüyorum, bir aşağı katta oluşumdan Dört duvar, bir buz dolabı, naylona benzer bir gök Bütün o zehir gibiliği soğumuş şeylerin Anlıyorum bir aşk akımıdır dalgalanıyor üstümde. Durmadan aşklanıyorum ama hep böyle Karanfiller gibi taze omzum, dizlerim, ayaklarım Toplanıp gidiyor derken o deli fişek şey Gün gibi parlıyor tırnaklarım.
Reklam
Daha önce gökyüzünü hiç o geceki gibi görmemiştim, öylesine parlak, öylesine çelik mavisi, sert ve bir o kadar ışıltılıydı ki, cümbüşlü, damla damla ve sanki aydan ve yıldızlardan sarkan, boşlukta gizemli bir şekilde içten içe yanarak parıldayan bir ışıkla dolmuş gibiydi.
Sayfa 11 - venedik yayınlarıKitabı okudu
Gecenin göğünü daha önce hiç böyle görmemiştim; öylesi bir parlaklık ve öylesi çelik mavisi bir sertlik vardı. Bir yandan da kıvılcımlar saçıyor, ışıklar sızdırıyor, coşku içinde oralarda bir yerlerde yanan, esrarengiz bir bölgeden geliyor gibi görünen aydınlık köpürürken, aydan ve yıldızlardan aşağı doğru taşıyordu.
Atatürk'ün dış görünüşü alışılmış Türk tipine uymaz. Çoğu Türklerden daha sarışın bir rengi, çıkık elmacık kemikleri ve çelik mavisi ayrık gözleri vardı. Yapısı ince, hareketleri ölçülüydü. Vücudundan dinlenme halindeyken bile enerji fışkırır; sanki her şeyi gören ve çelişik ruh halleriyle ışıldayan canlı, keskin gözleri bu enerji ile parıldardı. Bazen düşüncelerini büyük bir açıklıkla anlatır, bazen çok az konuşurdu. İçindeki gerilim arada bir hırçın bir öfke halinde patlak verir, arkasından nazik ve sevimli bir ifade içinde yatışırdı.
Acı,Akşam ve Ben Üçlemesi
Nicedir,karanlığın üstünde uyuyorum Nicedir,gözlerimin rengi çelik mavisi Akşamı ve acıyı yan yana koyuyorum Kalbinden vuruluyor bir hüzün süvarisi Yorgun turnalar gibi duruyor karşımda gün Mutluluk çiçekleri açmıyor sevgilinin Fırtınayla başlıyor her akşam bende düğün O güzel semaları kararmış aşk ilinin
Resim