Geçmişinde kötü şeyler yaşamış otuz yaşında bir kadınla, gençliğinin baharında yirmili yaşlarında bir adamın aşk öyküsünü okuyoruz. Çetrefilli, kuşkulu, tutkulu, karmakarışık duygularla hummalı bir aşkın romanı.
Bu romanda isimler yok, duygular var. Dul bir kadının kuşku dolu yaklaşımları, kendini hep geri planda tutması, üzerinde hissettiği toplum baskısı, terk edilme korkusu ve bunların beraberinde ruhsal dengelerin bozulması var.
Başlarda kendisine aşık olan bu genç adamdan, dul olması ve toplumdan dışlanacağı korkusuyla hep geri duran kadın, duygularına engel olamayarak tüm sınırladı ortadan kaldırıyor. Ve artık gözü hiç bir şeyi göremeyecek kadar kararıyor. Karşısında kendisinden çok genç ve yakışıklı bir erkek olduğunu aklından hiç çıkaramayan kadın, hep bir kuşku ve korku içinde bu ilişkiyi yürütmeye çalışıyor fakat kendi ruh sağlığında çok büyük yıkımlara sebep oluyor.
Genç adam başlarda sadakat ve aşk yeminleri etse de zaman geçtikçe bu sözlerin yerini başka şeyler alıyor ve olay tam tersine dönüyor.
Sizce bu çiftin sonu ne olur ? Adamın vadettiği bu aşk vuslatla biter mi ? Ruhsal çöküntüler yerini mutluluğa ve huzura bırakır mı ? Yada tam tersi, güçlü duygular cehennem olup ikisini de yakar mı ?
Gerisi size kalmış. Okuyup görünüz efendim
Selim İleri’nin sonsözü ile bitiyor kitap. Ve selim bey bu kitap hakkında “Bugün hâlâ siyah gözler’den habersiz nice edebiyat sever var…”
Edebiyatımızın unutulmuş ve kenarda köşede kalmış eserlerinden biri.
Kesinlikle tavsiyedir.