Sonsuzluk Hecesi
Öyle bir çığlıkla attı ki kendini Adem uykusundan, gerçekte çığlık atıp atmadığını bile bilmedi. Ama iki uyku arasında rüyasının bölündüğü gün gibi gerçekti. Ve başına bir şey gelmiş gibiydi. O zamansızlık zamanında, cennet ırmağının kıyısında Adem, onunla göz göze geldi. Kuşları, tüyleri ürkütmekten korkarcasına elini uzattı yavaşça. Parmaklarının ucundan dökülen yaseminleri gösterdi. İçine dolan ses ve ışığa, sevince sarmaşığa, usulca, sen kimsin, dedi. Bildiğini bir kez daha bilmek, kelimesini bir de ondan duymak istedi. Ben kadınım, dedi Havva, ama bu benim sıfatım. Adımı henüz bilmiyorum. Sonra döndü Adem'e, aklına bir şey gelmişti, Sesi, bengisular gibiydi. Bana, dedi, bir isim ver, varlığım olsun. Durdu, aklından yeni bir şey geçti. Bana, dedi, sen isim ver, varlığım senin olsun. Bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun. Seni anan beni de ansın. Seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın. Bir "ile" koy aramıza bizi birbirimize bağlasın.
"Ümeyye’nin Kur’an’la çakışan genel düşünceleri hakkında somut bazı örnekler vermeye geçelim. Ümeyye genelde inanç konularını, gök, yer, güneş, ay, melekler, geçmiş peygamberler (din ağzıyla), kıyamet, cennet-cehennem, Allah’ın varlığı ve tek olduğu, içki yasağı, bugünkü İslam’da tutulduğu gibi oruç tutma, Kâbe yıkımına gelen Yemen kralı Ebrehe ve ordusunu yok eden Ebabil kuşları hikâyesini, Nuh tufanı, Hz. Musa-Firavun konularını, Davud peygamberle ilgili bilgileri, Eshab-ı Kehf ve köpekleriyle ilgili mitolojiyi, Adem-Havva ile ilgili Tevrat’ta anlatılan efsaneyi, Zülkarneyn, Hz. Süleyman, Belkıs ve Hüdhüd kuşu hikâyelerini, cinlerle konuşma, Ad kavmi, Hz. İsa ve annesi Meryem olayı gibi K ur’an’da anlatılan bu ve bunlara benzer konuları çok daha önce kendi şiirlerinde işlemiştir. Kur’an’da işlendiği gibi o da şiirlerinde Arapça olmayan yabancı kelimeler kullanırdı. Ümeyye cin konularına da önem verirdi."
Sayfa 96 - Berfin YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Cennet meğerse şu üzerinde bulunduğumuz dünya, şu kuşları ötüşmeye başlamış bahçe, insan, hayvan, hep beraber, sevişerek, gülüşerek yaşamak olabilirdi.
Sayfa 111 - Can YayınlarıKitabı okudu
öyle bir çığlıkla attı ki kendini adem uykusundan, gerçekte çığlık atıp atmadığını bile bilmedi. ama iki uyku arasında rüyasının bölündüğü gün gibi gerçekti. ve başına bir şey gelmiş gibiydi. o zamansızlık zamanında, cennet ırmağının kıyısında adem, onunla göz göze geldi. kuşları, tüyleri ürkütmekten korkarcasına, elini uzattı yavaşça. parmaklarının ucundan dökülen yaseminleri gösterdi. içine dolan ses ve ışığa, sevince sarmaşığa, usulca, sen kimsin dedi. bildiğini bir kez daha bilmek kelimesini bir de ondan duymak istedi. ben kadınım dedi, havva, ama bu benim sıfatım. adımı henüz bilmiyorum. sonra döndü adem'e, aklına bir şey gelmişti. sesi bengisular gibiydi. bana, dedi, bir isim ver, varlığım olsun. durdu, aklından yeni bir şey geçti. bana, dedi, sen isim ver, varlığım senin olsun. bana öyle bir isim ver ki senin adının yanında dursun. seni anan beni de ansın. seni hatırlayan beni hatırlamadan olmasın. bir "ile" koy aramıza bizi birbirimize bağlasın.
Eminönü Meydanı’ndaki hıncahınç kalabalığın, kartala niyet çektirenlerin, bangır bangır arabesk kaset çalanların, seyyar tezgâhlarında bağıra bağıra simit, soyulmuş salatalık, kivi satanların, yılan oynatanların, sahte saat sergilerinin, “Azat buzat, cennet kapısında beni gözet!” diyerek özgürlüğüne kavuşturulacak kuşları kafeslerinde sergileyen çocukların, kısacası terli, gürültülü ve sıkış tepiş kalabalığın içinden sıyrılarak geçiyor, Boğaziçi kıyılarında kafamızı dinleyecek sessiz, kuytu köşeler arıyoruz.
Cennet Kuşları
Böyle imiş alınlarda yazılan, Vatan imdat ister, yürek sızlar. Saçları kınalı körpe kuzular; Çanakkale mahşerine koştular, Cennette şakıyan yavru kuştular! Daha bıyıkları bile çıkmadan,
Sayfa 25 - Nar gençKitabı okudu
Reklam
490 öğeden 411 ile 420 arasındakiler gösteriliyor.