DENİZ’DEN KALANLAR
Deniz’e ait eşyalar, infazdan sonra, siyah bir torba içinde babasına teslim edildi.
Torbada 31 kalem malzeme vardı: Yeni açılmış Birinci sigarası... İki tükenmez kalem.. Askılı atlet, fanila ve yün başlık… Kahverengi ceket ve pantolon… Haki renk bir yün gömlek… Füme terilen pantolon… Kendi yeşil, yakası beyaz, fermuarlı kazak… Bir küçük, bir büyük İngilizce lügat… Türkçe-Almanca sözlük… Brecht, Ahmet Arif, Memet Fuat’ın kitapları Babasından gelen mektuplar… Bir cep aynası, bir cep defteri…
Ve cep defterinin kapak arkasına kendi el yazısıyla karaladığı, kimi satırlarını çizdiği bir şiir:
“Yenilmişsem
Elim kolum bağlı
Boynumda yağlı ip
Gelip dayanmışsam
darağacına
Dudaklarımda yarın
Gözlerim yarınlarda
Unutmak mı gerek seni?
Kapılar kapalı
Tutulmuşsa gece
kapkara yollar
Sıcacık bir sevgi
sunmayacak mıyım
insanlara?
Bakmayacak mıyım yarınlara
Seslenmeyecek miyim
insanlara?”
Aslında romancı olmak istiyordum. Ama anlatacağım olaylardan da anlayacaksınız ki romancı olamadım. Şimdi ise burada, çocukluğumdan beri babamla ufak tefek de olsa sorunlar yaşayıp, bir nevi sığındığım bu sessiz evde, saf ve düşünceli bir romancı gibi camdan, az ilerideki bahçede çalışan kuyucu ustası ile çırağını izliyordum. Bu sessiz evimiz
- "... Onun masası hiç gelmeyecek birilerini bekler gibidir. Beklenenin geldiği görülmemiştir. Gelecek olana, gelse de gelmese de boynuna sarılamayacak kadar yorgun bir masa.
Anadolu’nun saf hali ile öykü o masada birbirine karışır ki ona laiklik denmez. Güzel öyküler çıkar ortaya. Kaybolur gidersiniz kasabanın meydanında.
Onun masası
... Biz üniversite mezunu tesettürlü hanımların çocuklarına İslamı kimlik kazandırmada, okumamış annelerimiz kadar başarılı olamadığı ortaya çıkar. Daracık badi ya da kısacık ceket giyip başını örten, hâl ve hareketlerini tartamayan kızlarımız bizlerin başarısızlık göstergesidir. Bizim kızlarımız da tüm dizi ve müzik akımlarını ayrıntıları ile bilme yarışı içerisindedirler. Erkek çocuklarımız da rahatına düşkün, markalı spor ayakkabıları, cep telefonları, gözlükleri ile hava atma yarışındadır. Batı'nın bireyselleşme süreci maalesef İslami kimlikli ailelerimizi de tesiri altına almaya başlamıştır.
(COK UZUN VE KİTAPTA HERBİR SÖZÜN DÜŞÜNÜLESİ EN NAİF BÖLÜMÜ)
“ Momo, şimdi o büyük salonun içindeydi. Burası en büyük kiliseden daha görkemli, en büyük istasyonların salonlarından bile daha genişti. Güçlü sütunların üzerinde yükselen tavan neredeyse görünmüyordu. Etrafta hiç pencere yoktu. Kocaman salonu aydınlatan altın renkli ışık çevrede
Merkez Cezaevi
6.5.1972
Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok yaşamak değil yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken
Liseden Arkadaşları yeni nesil okurların fazla ilgisini çekmeye bilir. Ama lise yıllarını 90'larda yaşamışsanız. Bakkaldan tek sigara almış, Tek tip ceket, aynı model kotlar, gömlek kravat takılmışsanız tam size göre bir kitap
Selcuk ve arkadaşları ergenlik yıllarında aynı liseye giden bir kaç arkadaştır. ve kitap genel olarak Selcuğun ağzından mahalles, ailesi, akrabalık ilişkileri, ilk aşkı ve okul arkadaşları ile gecen bir zamandır. Küçükçekmece henüz dışarı açılmamıştır. Cep telefonları piyasaya çıkmamış, atari salonları kapanmamıştır. Okulun yarısı hala tek bir kıza aşık olmuştur. Okulda bir kabadayı ve terlikleri mevcuttur.
Kısacası 90 yılları özleyen ve lise anılarını tazelemek isteyen özellikler erkek okurların ilgisin fazlasıyla çekecek bir anlatım. Hatta bazı yerlerde kahkahalar ile güldüğümü hatırlıyorum.
Bir dipnot bu kitap, ikinci kitap niteliğinde zira bulabilirseniz, yazarın ilk kitabı olan, Mahalle'den Arkadaşlar kitabı ile başlamanızı öneririm.
Deniz’e ait eşyalar, infazdan sonra, siyah bir
torba içinde babasına teslim edildi.
Torbada 31 kalem malzeme vardı: Yeni açılmış
Birinci sigarası… İki tükenmez kalem.. Askılı
atlet, fanila ve yün başlık… Kahverengi ceket
ve pantolon… Haki renk bir yün gömlek…
Füme terilen pantolon… Kendi yeşil, yakası
beyaz, fermuarlı kazak… Bir küçük, bir
Olduğu yerde aniden durunca arkasından gelen ve cep telefonuyla konuşan uzun boylu adam Caine’ye çarptı. Caine öne doğru sendeledi ve elindeki kahveyi düşürdü. Devanası kılıklı zenci bir kadına çarpınca, onun mavi bir elbise giydiğinin ve elinde iki alışveriş torbası olduğunun farkına vardı. Kadın sola doğru kaçmaya çalıştı, ama dengesini
DENİZ'DEN KALANLAR
Torbada 31 kalem malzeme vardı: Yeni açılmış Birinci sigarası... İki tükenmez kalem.. Askılı atlet, fanila ve yün başlık... Kahverengi ceket ve pantolon... Haki renk bir yün gömlek... Füme terilen pantolon... Kendi yeşil, yakası beyaz, fermuarlı kazak... Bir küçük, bir büyük İngilizce lügat... Türkçe-Almanca sözlük... Brecht,
[...]
Ömer İncelikli çayından bir yudum aldıktan sonra:
— Sen de duymuşsundur, bir Azeri ateistinin şöyle dediği rivayet edilir: "Men özünü inkar edirem, sen sözünü delil getirisen." Seninki de o hesap. Ben yarışa katılmak istemiyorum, sen derece yapmanın getirilerinden bahsediyorsun. Yarışa girdikten, girmek zorunda olduktan sonra
Geçmişin hatırına, akreple yelkovan geri döner mi?
(Sahnede ki bankta oturan Aslı, cep telefonuyla oynayıp saçma sapan fotoğraflar çekmektedir. Sağ taraftan sahneye giren Alp, Aslıyı görür. Göz göze geldiklerinde fonda bir aşk şarkısı başlar, ardından ışık loş hale gelir. Sahne normale döndüğünde Alp tereddüt eder ama sonra Aslının yanına