Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Mektup beklemek cepheden yeterdi bir ömre, dantelli mendillere kan tükürmek, başka bir öyküye kaldırdı Doğu'nun takviminde.
Sayfa 54 - Can yayınlarıKitabı okudu
Şu an ne yapıyorsun, bana acı veren sevgilim? Senin somurtkan ya da neşeli başını görebiliyorum, gözümün önüne getirmeye çalışıyorum, cepheden: taa ayak parmaklarının tırnaklarına dek her şeyin, ama her şeyin yokluğunu hissediyorum bir kâbus gibi, bunu asla anlayamayacaksın hayatım.
Reklam
Cepheden Corinne’e mektup..
"Burada hayat o kadar sakin değil. Gece gündüz durmaksızın başımızın üzerinde şarapneller ve türlü mermiler patlıyor. Kurşunlar ıslık çalarak geçiyor ve bombalarla topların gümbürtüsü birbirine karışıyor. Gerçekten, cehennemde gibiyiz. Neyse ki, askerlerim düşmandan çok daha cesur ve dayanıklı. Öte yandan, içlerindeki inanç, çoğu zaman canlarını feda etmelerini gerektiren emirlerimin yerine getirilmesini çok kolaylaştırıyor. Çünkü, onlara bakılırsa, bu işin yalnız iki yüksek sonucu vardır; ya gazi, muzaffer olmak ya da şehit. Bu sonuncusu ne demektir, biliyor musunuz? Doğrudan doğruya cennete gitmek. Orada Tanrı'nın en güzel kadınları, hurileri onları karşılayacaklar ve ebediyen emirlerine amade olacaklar. Ne büyük mutluluk!" Mustafa Kemal, "olayların sertleştirdiği karakterini biraz yumuşatmak ve hayatın güzel, tatlı taraflarından zevk duyabilmesine yardım etmek için" biraz roman okumak istediğini mektubuna eklemişti. Corinne'den bir roman listesi çıkarıp İstanbul'da ikisinin de tanıdığı bir arkadaşına vermesini rica ediyordu. O, kendisine gönderirdi. Bunlar, Corinne'in o herkesi büyüleyen tatlı ve zeki konuşmalarının boş bıraktığı yeri belki birazcık doldurabilirdi.
Sayfa 129 - Mustafa Kemal ATATÜRKKitabı okudu
"Bataryalara gidip durumu yakından incelemeye baş­ladım. Açıkçası biraz tuhaf geliyordu: Elinde tüfek nöbet tutan kız, kulede dürbünle bekleyen kız... Ön hattan, cepheden geldiğim için garipsiyordum. Hepsi de birbi­rinden pek farklıydı - çekingen, ürkek, nazlı, kararlı, çıl­gın. Askeri disipline hepsi uyamıyor, kadın doğası ordu nizamma direniyordu. Ya verilen emri unuturlar, ya ev­den mektup alır bütün sabah ağlarlar. Ceza verir, bazen de acıyıp kaldırırsın. 'Canıma okuyacak bunlar benim!' diye düşündüğüm olurdu. Fakat kısa süre sonra tüm şüp­helerimi geri aldım. Kızlar gerçek askerlere dönüştüler. Onlarla zorlu bir yolu birlikte yürüdük."
Sayfa 171
Hatırlamakta yarar var, Mustafa Kemal Paşa 1917’de Türk-Alman-Avusturya İttifakının savaşı kaybettiğini görmüştür. Paşa bu tespitini uzun bir mektup ile ve yetkilerini aşarak 20 Eylül 1917’de Talat Paşa, Enver Paşa ve İttihat ve Terakki Cemiyeti Merkezi Umumi üyelerine bildirmiştir.17 Mustafa Kemal Paşa’nın bu mektubu yazdığı günlerden itibaren
Reklam
O, dirilenlerin, vaktiyle babasına en asi olanı. Hiçbir azarın, hiçbir köteğin ıslah edemediği azılı delikanlı, tıpkı tıpkı Paşa Baba’nın gençliği gibi. Siyah çatık kaşları biraz çukura batmış, evlerinde kor gibi ışıldayan gözlerin gençliğini seneler söndürmemiş, ağaçlar arasından kayıp giden çıplak vücut yine böyle jimnastik adımı sabahları denize inerdi... Ve Çelebizade Yalısı’nda bir kıza âşıktı. Oynak, aşifte bir kız! Yüzbaşı üniformasıyla onu son gördüğü gün Şark’a tayin edilmişti. “Sağ dönersem mutlak onu alacağım,” derken yeni bilenmiş balta gibi keskin profilindeki tahakküm ve irade biraz evvel setten atlayan gencinki gibiydi. Çapkın nasıl dediği yapılmadığı zaman dişlerini gösteren vahşi bir kaplan gibi insanın yüzüne hırlardı. Fakat cepheden babasına en sık mektup yazan o olmuştu. Sarıkamış ricatine dair mektubun bir parçasını okuduktan sonra ihtiyar asker, yazılan olan tafsilatı değil, yazılmayan vak’aları muhayyilesinde canlandırmıştı.
IRKÇILIK-TURANCILIK DAVASI DOLAYISIYLA Bu kitap, 1944 yılında, İstanbul'da Bir Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi'nde görülen utanç yüklü bir davanın özeti gibidir. Bazı vatansever kişiler, 1944 yılında suç işledikleri, suçlu oldukları için değil; Türk oldukları, Türkçülük idealine aşkla bağlandıkları için büyük zulümlerden, işkencelerden
bir insanın sekiz cephesi varmış. bir başka insan o sekiz cepheden yalnız üç tanesini görürmüş. diğer cephelerini görenler başka insanlarmış.
HAMDULLAH SUPHİ TANRIÖVER DOĞUM YERİ VE YILI Hamdullah Suphi, İstanbul Aksaray'da Horhor'daki Abdüllatif Suphi Paşa Konağı'nda doğmuştur. Bu konak onun ölümünden sonra İstanbul Üniversitesi tarafından satın alınarak, muhafaza altına alınmıştır. Doğum tarihi ile ilgili olarak muhtelif tarihler 1884, 1885 ve 1886 yılları
Reklam
Yeryüzünde haşin bir yüz bırakarak çekip gideriz hep, cepheden, öylesine, en güzel görüntümüzle.
Sayfa 95 - YKY 2. BaskıKitabı okudu
...Hatırlatmak istediğim bir husus var: Bu kitapta, o dava dolayısıyla yapılan sorguların ve savunmaların hepsi yok. Niçin yok? Çünkü bana verilen dosyada yalnız bu sorgular ve savunmalar vardı. Okuyacağınız savunmaları, bana, Nejdet Sancar'ın eşi Reşide Sançar verdi. Sançarlar, önce Ankara'da oturuyorlardı. Sonra İstanbul'a,
Bir insanın sekiz cephesi varmış. Bir başka insan o sekiz cepheden yalnız üç tanesini görürmüş. Diğer cephelerini görenler başka insanlarmış.
Sayfa 49
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.