İşte! Başkalarının akıllarına güvenmek, adamın bu işine yaramıştı! Kendi kararlarını vermekten vazgeçip, başkalarının kararlarını uygulaması gerektiğine inandığı gün, üzerinden, hayat boyu yapılması gereken bütün seçimlerin ağırlığı kadar bir yük kalkmış, hatta bir anlamda, özgürleşmişti. Bütün insanlar gibi o da, seçimler yapma zorunluluğu tarafından kuşatılmış olarak doğmuş ama bir makineye dönüşme pahasına da olsa, iradesinden vazgeçme cesaretini gösterip o kuşatmayı yarıp çıkmıştı. Çıktığı yer, sorumluluğun dışıydı! Kendininki yerine başkalarının akıllarına güvenerek, zihnini hayatla kirletmemiş ve daima emirlere uyduğu için, kimse tarafın- dan sorgulanmamıştı. Özellikle de kendi vicdanı tarafından! Bütün sorgulardan muaf olmasının nedeni, işte bu itaatiydi. İtaat, iradesinden vazgeçen için, dünyanın bütün hatalarını yapabilme özgürlüğüydü! İtaat, kişinin, kendi başına işlemeye asla cesaret edemeyeceği suçları gerçekleştirebilmesinin müthiş bir yoluydu...
Ah, insan! İçsel çatışmaların bir derya, fırsatlarınsa boğulmaktan korktuğun sular. Hayatın bize sunduğu o anlık parıltıları, neden değerlendiremeyiz? İşte, bu sorunun cevabını ararken, kendimizi karanlık bir labirentte buluruz. Özgüven eksikliği, başarısızlık korkusu, değişimden korkma ve mevcut duruma alışmış olma gibi faktörler, bu labirentin