Uzak çağlardan zamanımıza kadar günler kum gibi aktı; sayısız geceler ve dönüşsüz tören alayları geçip gittiler. Yıllar, yüzyıllar, kervanlar gibi uzak ufuklara gidip kayboldular. Sonra biz onların izlerini bulduk... O çağlardan beri nice nice insanlar yaşadı bu dünyada! Kuşkusuz yeryüzündeki taşlar kadar, belki daha çok... Bunların arasında ünlüler vardı, silik olanlar vardı, iyiler vardı, kötüler vardı. Bazıları dağlar kadar güçlü idiler, bazıları da kaplan kadar cesur, kahraman... Her şeyi bilen bilgeler vardı; üstün yeteneklerle donanmış sanat dâhileri vardı. Nice milletler nice zamanlardan beri yok olup gittiler ve onların yalnız adları kaldı... Dün var olan bugün yoktur. Bu dünyada insanlar doğar ve ölür. Yalnız yıldızlar ölümsüzdür. En eski zamanlardan beri doğan güneş ölümsüzdür. Ve hiç yerini değiştirmeyen kara yerküre ölümsüzdür. Ama dünyada insan hafızası zamana meydan okur. İnsanın kendi hayatı, göz açıp geçinceye kadar geçen zaman kadar kısadır. Ölümsüz olan düşüncedir, fikirdir.
'Gel, Selma, gel de fırtınanın önünde kaleler kadar güçlü olalım. Düşman önünde cesur askerler gibi dikilelim ve silahlarıyla yüz yüze gelelim. Ölürsek şehit olacağız; kazanırsak kahraman olarak yaşayacağız. Bize mani olanlara ve zorluklara karşı gelmek sûkunete kapılmaktan çok daha asil bir davranıştır.'
Sayfa 136
Reklam
Sen baba, çocuğuna sadece kendi kalıbına uygun bir şekilde, güç, gürültü ve öfke nöbetleriyle yaklaşabilme yetisine sahipsin; bana kalırsa sen, bu yaklaşımları gayet doğru buluyordun çünkü beni de güçlü, cesur bir delikanlı gibi yetiştirmek istedin.
Zeki ama fazla cesur olmayan bir adamın kendinden daha güçlü biriyle karşılaştığında yapacağı en akıllıca şey onun yolundan çekilmek ve hiç gocunmadan bir değişimin olmasını ve yolun kendisi için tekrar açılmasını beklemektir.
Sayfa 238 - İş Bankası Kültür Yayınları
Holokost Anıtı
"Bu şehirde benim için en anlamlı yer neresi biliyor musun Tobias?" Sustu, bir süre bekledi. "Doğduğum, kanal kıyısındaki o bahçeli güzel ev değil, o şahane göllerimiz değil, muhteşem Tea Garten da değil, hatta zengin müzelerimiz de değil, bu şehirde en anlamlı yer Holokost Anıtı'dır. Niye biliyor musun? Çünkü o anıt Berlin'in ruhunu temsil ediyor. Evet, o anıt, kendisiyle yüzleşebilen şahsiyetli bir şehrin, güçlü bir ulusun varlığını kanıtlıyor. Hitler'in kendini vurduğu sığınağın biraz ilerisine dikilen o anıt, trajik hatalarının üzerini kapatmaya çalışan korkak ve bencil insanlar topluluğunu değil, işlenen tarihsel suçu kabul eden, bunun bir daha olmaması için çabalayan cesur bir halkı simgeliyor. İşte benim bu şehirle övünmemi sağlayan en önemli mekân, soykırım kurbanlarının anısına dikilen o anıtur. Bu anıtın yapılması için mücadele veren insanlarla aynı şehirde yaşıyor olmak bile bana gurur veriyor."
Yıldız KarasuKitabı okudu
ağırkanlı, soğukkanlı, kanı kaynamak
Bu kurama göre her insanda dört temel maddenin kurduğu bir denge vardı: kan, sarı safra, kara safra ve balgam. Bu sıvıların insanın karakterini ve ruh halini belirlediğine inanılıyordu: Damarlarında daha fazla kan olanlar çabuk öfkeleniyor ama aynı zamanda cesur oluyorlar, öte yandan fazla balgam insanı sakin ama kasvetli yapıyordu. Hekimlerin inancına göre güçlü tutkular ısı dolaşımını değiştirip salgıları hareketlendirerek bu hassas ekosistemi bozuyordu. Öfke,kanı kalpten uzuvlara hızla gönderiyor ve insanı saldırmaya hazırlıyordu. Kara safra ısınınca beyne zehirli dumanlar gönderiyor ve beyni dehşet verici görüntülerle dolduruyordu. Bu fikirlerin izleri hala dillerde dolaşıyor: Bu yüzden insanların ağırkanlı ya da soğukkanlı olduklarından bahsediyoruz ya da kanı kaynamak sözünü kullanıyoruz.
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.