"Kendine huzurlu evler inşa edebilmiş olan insanlar asla birilerinin evi olmak istemezdi"..
Bu cümle bile kitabı anlatmaya yetiyor bence. Yazar ile ilk bu kitapla tanışmış oldum ve kitabın beni bu kadar etkileyeceğini, bu kadar içine alacağını, sorgutalacağını, bir çok duyguyu aynı anda yaşatacağını düşünmemiştim aslında. Çünkü
İnsan içindeyken anlamıyor hayatın kırılma anlarını, kendini duvardan duvara vuran tutsak bir kuş gibi mücadele ediyor ve hayatla başa çıkmaya çalışıyor
İnsan ancak ruhunu ve kalbini ortaya koyarsa gerçekten yaşar. Aşk insana ben değil sen demeyi öğretir. Gerçek anlamda sevmeyen hiçbir şey bilemez. Aşk hasetten, ve garezden, nefretten azadedir
Şans değil. Her karşılaşmanın mutlaka bir sebebi vardır. Karşımıza çıkan her şey mutlaka bir sebepten dolayı çıkar. Bazen bize bir şey öğretir, bazen de biz onlara ogretiriz. Bazen bir ders, bazen bir ceza
İnsan ruhunu kırıp döken biri nasıl olup da böylesi eserler inşa edebiliyordu? Peki ben neden kendimi inşa edeni değil de yıkanı seviyordum, bilmiyordum