Salondaki fısıltılar kulaklarda uğultu bırakırken, halkın gözbe-beğinde heyecan kıvılcımları kaynaşıyordu. Çünkü insanoğlunun iskeleti çamurla, kanı merakla yoğrulmuştu. Maznunun kadın oluşu, halkın heyecanını bir kat daha artırmıştı… Koridor, insan selinin boğucu nefesi ile dolup taşarken, mendiller yüzlerdeki teri emdi…
Sanki az sonra, bilmem kaçıncı perona, içi hasret yüklü bir tren gelecek ve özleyişler son bulacaktı… Bekleyenlerde bir kıpırdanış oldu ama gelen, tren değildi. Alev alev yanan gözler, iki jandarmanın arasında yürüyen maznunun üzerinde mıhlandı… Fısıltılar iyice yoğunlaştı. Görenler, görmeyenlerin dikkatini aynı noktaya çekebilmenin telâşı içindeydi:
"O, son çırpınışlarını okyanusun orta yerinde harcarken, onu ummanların derinliğine terk edenler, bir gün aynı mücadeleyi vereceklerinden habersizce, bu boğuluşa alkış tutabilir."