Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“Herkes çalışmasını diğerlerinin hataları üzerine inşa ediyor. Bilimde gerçekten orijinal olan hiçbir şey yoktur. Önemli olan, her bir bilim adamının eldeki bilginin toplamına yaptığı katkıdır.
Aygır gölü kenarında Rus Garnizonları...
Bu sedâ, sanki gökyüzünün terennüm eden ruhu.Aşağıda sarı zambaklar, mor karabaşlar, eflatun çiçekler arasında ufacık bir kuş yuvası var. İçinde güzel bir kadın yüzündeki lekeleri andıran ve beneklerle bezenmiş iki üç yumurta, havalarda öterek uçuşan ananın aşağı inmesini bekliyor. Çalılarda cıvıldayan kuşlar hep susmuşlar, bu ilahi nağmeleri
Reklam
Bazı tabutlar vardı, içindeki ceset toprağa gömüldüğünde üzerine çiçekler atılırdı. Bir ölü çiçeği ne yapacaktı? Yaşadığı süre zarfında bir kere bile çiçek almamış, değerli hissetmemiş birinin ölüsüne çiçek götürmenin ne anlamı vardı?
Sayfa 119Kitabı okudu
Herkes çalışmasını diğerlerinin hataları üzerine inşa ediyor. Bilimde gerçekten orijinal olan hiçbir şey yoktur. Önemli olan, her bir bilim adamının eldeki bilginin toplamına yaptığı katkıdır.
“Düşünme,” diye fısıldadı. “Hisset. Anlamaya çalışmadan, müziğin senin üzerine bir deniz gibi yayılmasına izin ver.”
kartların üstündeki mürekepin önemli olmadını söyledi. Bende dedimki mürekepi onların üzerine döken ben deyilim ve mürekepin içindede hiçbişey görmedim.
Sayfa 10 - Koridor Yayıncılık
Reklam
Osmanlıların Şamdan Çekilmesiyle Şamlı Arapların Sevinci
Osmanlıların Çekilmesiyle İsyancı Arapların ve Lawrence'nin Şam'a girişinde Şam'lıların Büyük Sevinci! (Biz halen bunlara din kardeşimiz, canımız ciğerimiz demeye devam edelim!!!) İçeri girdiğimuzde bizi kilometrelerce devam eden bir insan seli karşılamıştı; şimdi ise her yüz kişiye karşılık binlercesi vardı. Çeyrek milyon nüfuslu bu şehirdeki her erkek, kadın ve çocuk sokaklara dökülmüş, ruhlarını ateşlemek için sadece bizim ortaya çıkışımızın kıvılcımını bekliyorlardı. Şam, sevinçten çılgına dönmüştü. Erkekler neşelenmek için tarbuşlarını havaya fırlatıyor, kadınlar ise peçelerini yırtıyorlardı. Ev sahipleri önümüzden yola çiçekler, asmalar, halılar atıyorlar; eşleri de kahkahalarla bağırarak kafeslerin arasından eğilip bizi kokulu banyo köpükleriyle ıslatıyorlardı. Zavallı dervişler önümüzde ve arkamızda koşan uşaklarımız oldular, uluyor ve çılgınca kendilerini kesiyorlardı (sevinçten). Yerel bağırışların ve kadınların tiz çığlıklarının üzerine, "Faysal, Nâsır, Şükrü, Urens" diye bağıran erkek seslerinin ölçülü gürültüsü geldi, burada başlayan, meydanlar boyunca, pazar boyunca, uzun sokaklardan Doğu kapısına, duvarın etrafından, Meydan'a geri dönen dalgalar halinde uzayan ve kalenin yanında etrafımızda bir bağırış duvarına dönüştü.
Bazen de bana gülümse sevdiğim Bakarsın kanadı kırılan kuşlar Uçmaya başlar yeniden Kayan yıldızların çığlığı düşmez Gün ortasında ruhumun üzerine Bakarsın ki çiçekler Aramızda yükselen kayaların kalbinde Birer birer açıyorlar yeniden Bakarsın yolunu kaybeden yolcu Son durağına yürüyor hasretinin...
Trifon için ne yaşayan insanlar, ne çiçekler, ne akarsular ve mavi gözlü arkadaşlar bir mana ifade ederdi. Yalnız bu önüne, gözlerinin içine serilen ve üzerine arkaüstü yattığı zaman büyük güverteleri, boş yelkenlileri, güneşin içinde madenleri ve boyaları uçan vapurları düşünebildiği deniz ona, ciğerlerine çektiği havanın kıymetini, açıkçası yaşamanın zevkini ve lezzetini verirdi. Ondan ötesi boş, ıssız, manasızdı.
Kalender’de Bir Gece - Μια νυξ στο Καλεντέρι[*]
Sıcak dalgasının evde durmayı olanaksızlaştırdığı kavurucu ağustos gecelerinden birinde, temiz hava almak ve açık bulursam Andoni'nin kahvesinde bir kahve içmek için Kalender'e gitmeye karar verdim. Kalender, Boğaziçi'nin en güzel iki köyü olan -nedendir bilmem, çok beğenilen Büyükdere ya da bizim bildiğimiz adıyla Vathyrriaks bana
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.