“Ciddiyet, prensiplerle olur; suratta ciddiyet ‘Suratsızlık’tır.” Dr.Hamdi Kalyoncu ( Psikiyatrist - Anadolu'da Özel Hastaneciliğin İlk Mimarlarındandır.)
"Sevmesini bunlar biliyor. Susarak sevmesini. Erkek susar, kadın da. "Beni seviyor musun?"lar yok. "Daha mı az, daha mı çok?"lar yok. Maziden ve istikbalden şüpheler yok. Emniyet yüzde yüz. Fedakârlık bitirmiş. "Ben seninim, sen de benim." O kadar. "Sözlüyüm" diyorlar. Bitti. İki taraf da ölünceye kadar öteki için parçalanmayı göze alıyor. Sessiz. Aşk mektupları, sitemler, tehditler yok. Mutfakta bir tıkırtı İclal, Mustafa'nın çorbasını pişiriyor. Hep onu düşünüyor. Yirmi sene, elli sene hep onu düşünecek. Mustafa eşikte görünüyor. Sessiz. Dil dökmüyor. Dil olmayan yerde yalan olur mu? Onun bir İclal'i var. Dünya o. Mağrur, susuyor. Vazife saati. İclal daha çorbayı pişiriyor. Ne ciddiyet! Sevmesini bunlar biliyor. Bunlar olmasa dünya ne kadar tenha ve hazin olur..."
Reklam
“Soytarı olan ben değilim, deliliğini gizlemek için ciddiyet oyunu oynayan şu aklın mantığın alamayacağı ölçüde sinsi, bönlüğünden bile habersiz toplum.”
Evet, ne kadar genç, ne kadar hoş, ne kadar tüy gibi hafif ve şık olduğunu görünce, şaşkınlıktan korkuya kapılmıştım. Ve şu da çok tuhaf değil mi, gerek benim gerekse başkalarının sendeki o kendine özgü bir nitelik olarak her defasında hayretle algıladığımız özelliğinin farkına daha ilk anda varmıştım: Sen, bir anlamda ikili kişiliği olan bir insandın, hem sıcakkanlı, hayatı hafife alan, kendini bütünüyle oyuna ve serüvene vermiş bir gençtin, hem de aynı zamanda sanatında acımasız bir ciddiyet sergileyen, görev bilinci taşıyan, son derece okumuş ve bilgili bir adamdın. Zamanla herkesin sende hissettiği bir şeyi ben bilinçaltımda algılamıştım, sen ikili bir hayat yaşıyordun, bir yönüyle aydınlık, tamamen dünyaya açık bir yüzey, öteki yönüyle ise çok karanlık ve sadece senin bildiğin bir yüzey –bu dipsiz derinliklerdeki ikili yapıyı, senin varlığının sırrını ben, yani daha on üç yaşında olan çocuk, sihirli bir çekim gücünün etkisiyle daha ilk bakışta hissetmiştim.
İlkokul hayatımızın ilk başlangıç noktasıydı. Okula gittiğimiz ilk günü, belki de hepimiz hâlâ anımsarız: Yüzlerce çocuk okulun bahçesinde acemice sıraya girmişler; sınıflara dağıtılmayı bekliyorlar; ağlayanlar sızlayanlar, annesini isteyenler... Çocuklarının yanındaki anne ve babalar büyük bir ciddiyet içinde, çocuklarının sınıflara dağıtılmasını beklerdi ve çocuklar sınıflara dağılırdı. İşte, hayatımızda yeni bir dönem başlamıştı artık!
Sayfa 39 - Birharf YayıncılıkKitabı okudu
Rutin bir ciddiyet, rutin bir mesafe... Bu kadar mı yabancıydılar bana? Bu kadar mı yabancıydık birbirimize?
Sayfa 69 - Timaş yayınları
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.