1.’Sanatçı’ ve ‘Sanat Eseri’ Ekseninde Değerlendirmeler
…sanat doğanın bir taklididir ve bir sanatsal eylem doğayı ne kadar iyi taklit ediyorsa o kadar ‘sanattır.
Sayfa 36 - İmge Kitabevi YayınlarıKitabı okuyor
“Herkes tarafından nefret edilmediğim bir zaman dilimi hatırlamıyorum.” “Ne?” dedi tereddütle. Sesi dehşete düşmüş gibi çıkıyordu. “Hayır! Shannon, böyle düşünmemelisin…” “Gerçek bu, Johnny,” diyerek hızlıca duruma açıklık getirdim. “Ben sevilecek biri değilim. Bu bir gerçek. Kısa ve öz.” “Bu saçmalık,” diye homurdandı Johnny. “Sen sevilmeyecek biri değilsin.” “Saçmalık değil,” diye karşı çıktım. “Sevilmeyecek biriyim.” “Ben seni seviyorum,” dedi hiç tereddüt etmeden.(…) “Bu da beni seven çok az kişiden biri olmanı sağlıyor,” diye titrek bir nefes verdim. “Küçükken benden nefret ederlerdi, Johnny! Cidden nefret ederlerdi. Kimse benimle oynamak istemezdi. Kimse beni Beden Eğitimi’nde takımına almak ya da sınıfta benimle birlikte oturmak istemezdi ve diğer çocukların doğum günü partilerine asla davet edilmezdim. Sürekli bana sataşırlardı. Saçım yüzünden. Vücudum yüzünden. Kıyafetlerim yüzünden. Nefes almam (yüzünden). Ne yaptığım ya da diğer çocuklarla iyi geçinmek için ne kadar uğraştığım hiçbir fark yaratmıyordu, bende her zaman bir kusur bulurlardı.” (..) “Hayatım boyunca sadece iki arkadaşım oldu. Hepsi bu kadar.”
Sayfa 638 - Martı/ Shannon & JohnnyKitabı okudu
Reklam
Fakat zaten "Eğer Tanrıyı hoşnut etmek istiyorsan yapmak zorunda olduğun tek şey ona inanmaktır" fikrini neden bu kadar kolay kabul ederiz? İnanmayı bu kadar özel yapan şey nedir? Tanrının, iyiliği, cömertliği ya da alçakgönüllülüğü ödüllendirmesi de inanmayı ödüllendirmesiyle aynı olasılıkta değil midir? Ya da dürüstlüğü? Ya eğer Tanrı, gerçeği içtenlikle aramayı en yüksek erdem sayan bir bilimci ise? Cidden, evrenin tasarımcısı bir bilimci olmak zorunda değil midir?
Sayfa 144 - Bölüm 3 - Tanrının Varlığı İçin Gösterilen Kanıtlar, Pascal’ın BahsiKitabı okudu
1960 ve 1970'lerdeki kalem kavgaları: 1960'ların başında Atsız Orkun'da ve Millî Yol'da yazmaktadır. Bedii Faik'in 18 Şubat 1962 tarihli Dünya gazetesinde, 1944 olaylarından bahsederek Atsız ve arkadaşlarını Naziler safında savaşmak üzere hükümeti ele geçirmekle suçlaması üzerine Millî Yol'un 6. sayısında (2 Mart
Durmadan yağmur yağmasına rağmen, 22 Mayıs 1919'da Kadıköy belediye binası önünde yapılmış olan mitingde 20.000 kişi bulunmuştu, öteki mitinglerde görülen heyecan bunda da aynen vardı, özellikle bir Türk kadınının, çocuğuna vereceği öğüdün ne olacağını burada bağıra bağıra açıklaması, dinleyicileri cidden coşturmuş ve söylediği sözler Türk
Sayfa 235
Mustafa Kemal Paşa'nın bu yoldaki tahrik ve teşvikleri gün geçtikçe daha arttı ve yaygın bir hal aldı. Nitekim 28 Mayıs'ta komutan, vali ve milli teşekküllere gönderdiği bir yazı ile Türkiye'nin düştüğü kötü durumu açıkladıktan sonra mitingler ve gösteriler tertiplenmesini istemiş, bu suretle onları milli hakların savunulmasına davet etmişti. Bu yazıdan sonradır ki Türkiye'nin her tarafında yapılan mitingler daha da çoğalmış; İtilaf mümessillerine ve İstanbul Hükûmetine gönderilen protestoların sayısı gittikçe artmıştı. Bunun üzerine Harbiye Nezareti, Mustafa Kemal Paşa'dan durumu sormuş; fakat aldığı cevap cidden düşündürücü olmuştu. Çünkü 30 Mayıs tarihli bu cevabında Mustafa Kemal Paşa, "İstanbul'a çekilen telgrafların "tamamen sine-i milletten feveran eden teessüratın birer ma'kesi" olduğunu bildirmiş ve bunun da Müttefikler tarafından "Türk milli onuruna" karşı yapılan sataşmalardan ileri geldiğini bildirmişti. 29 Mayıs'ta kolordulara gönderdiği bir yazıda, yurdun her taraftan istilaya uğrayabileceğini bildiriyor ve bu takdirde çete teşkilatından faydalanılmasını, düzenli kuvvetlerin derli toplu bulundurulması lüzumunu hatırlatıyordu.
Sayfa 227
Reklam
1.000 öğeden 31 ile 40 arasındakiler gösteriliyor.