Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sonu çok iyi
Osmanlı İmparatorluğu'nu değerlendirirken onun sıradan bir devlet olmadığını, bir cihan devleti olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. Bazı yazarlar, bu noktaya dikkat etmemekte, böylece büyük yanlışlıklar yapmaktadırlar. Bir haritanın karşısına geçip, Osmanlı'nın sahip olduğu topraklara sadece bakmak bile bu imparatorluğun haşmetini bize gösterecektir. Osmanlı İmparatorluğu kuvvetli örgüt yapısı sayesinde birbirinden çok farklı özelliklere sahip toprakları uzun süre idare edebilmiştir. Özellikle sınır boylarında iyi bir istihbarat ağı oluşturulmuştu. 1561'de İstolni Belgrad Sancakbeyi Hamza Bey, Habsburglar'ın kendisini büyük bir ordu göndermekle tehdit etmeleri üzerine elçiye şu cevabı vermişti: "Hiçbir yerde askeriniz yok. Olsa benim bilmem lazım, çünkü benim casusum 6 yıldır Beç'de (Viyana) oturur, orada karısı, çocuğu var; bu adam isterse kilisede ayin eder, isterse memur, isterse Nemçeli, isterse Macar olur; isterse mükemmel çapacıdır, isterse asker olur, isterse topallar, isterse senin gibi sağlam bacakla gezer ve her türlü dili bilir"
Avrupa'nın, Osmanlı'yı paylaşama(m)asından doğan Cihan Harbi
Avrupa büyük devletlerinin Doğu'yu ve Doğu'nun bir kısmı olan Osmanlı İmparatorluğu'nu aralarında uyuşarak, dostça paylaşamamaları Cihan Harbi'nin önemli sebeplerindendir. Bu bakımdan denilebilir ki, Harbi Umumi Osmanlı İmparatorluğu'nu paylaşmak için açılmıştır. Lakin efendiler, Osmanlı toprakları, boş arazi, sahipsiz arazi değildi; bu memleketin sahip ve hâkimleri, Türkler vardı. Türkler çok yorgundular; fakat ölü değil, diriydiler; memleketleri parçalanmak, bağımsızlıkları bitirilmek, namusları çiğnenmek istenilince, tabiatiyle işe karıştılar. Bu suretle Osmanlı Türk devleti mevcudiyetini, hayatını müdafaa ve bununla beraber bütün İslami Doğu'nun esaretini hafifletmek için, bilmem kaçıncı defa, Hıristiyan Batı'nın müthiş taarruzuna, dört taraftan hücumuna karşı göğüs germeye lüzum ve mecburiyet gördü.
Reklam
Vefatının Ardından Türk Basınında Papa Eftim
Papa Eftim'in vefatı Türk basınında geniş çapta yer bulur. 19 Mart 1968 tarihli Milliyet gazetesi Papa Eftim'in ölümü ile ilgili bir yazısında bu büyük dava adamından şöyle bahseder: "Yanık yüzlü, temiz yürekli, kadife bakışlı bu Orta Anadolu çocuğu Ortodoks olarak doğmuştu. Büyük din cereyanlarının çatıştığı Küçük Asya'da
Sultan Süleyman, ebedi âleme göç yolunda son demlerini yaşarken dahi bir fethin izlerini bırakmıştır. Çünkü kul nasıl yaşarsa, o hal üzere teslim eder ruhunu. Siyasi ve askeri dehası, Osmanlı'yı bir cihan devleti haline getirmiştir. 46 yıllık destanı, Süleymannâmelere sığmayan, tablo izlerinde dahi görkemi parmak ısırtan bir koca hükümranlıktır. İzleri, zafernâmeleri, dünyanın dört bir yerinde; kabri, Süleymaniye'nin kalbindedir.
Zira Osmanlı İmparatorluğu Hicaz bölgesindeki hâkimiyetine çok önem vermiştir. O kadar ki devletin cihan devleti vasfına sahip olduğu 16. asırda Yavuz Sultan Selim Han gibi buraları fetheden bir padişah halife unvanından çok "Hadimü'l-Haremeynü'ş-Şerifeyn" unvanını yani Mekke ve Medine'nin, iki haremin hizmetkârı olmayı tercih etmiştir. Bu unvan hutbede okunur ve öyle dua edilir... Osmanlı padişahı için, bu "Hadimü'l-Haremeynü'ş-Şerifeyn" Batı'da da çok önemle üzerinde düşünülen bir kuruma Custodia'ya tekabül etmektedir. Hepimizin bildiği gibi Batı'nın Hıristiyan devletleri, gerçi çok kısa bir süre ellerinde tutabilmişlerdir, ama Kudüs bölgesinin Custodia'sını yani hizmet ve muhafazasını ellerinde tutmayı bir şeref, bir onur, mistik ve karizmatik bir misyon gibi yorumlamışlardır. Bunu da böyle anlamak lazımdır...
Sayfa 159Kitabı okudu
Atatürk inanıyordu ki, modern millet kavramı bugün cihanşümul medeniyetin temel taşıdır ve insanlık cihanşümul bir medeniyete sahip milletlerin ahenkli bir topluluğu olmaya doğru gitmektedir. Atatürk bu yüksek insanlık idealini tam bir açıklıkla ifade etmiştir: “Beşeriyetin hepsini bir vücut ve bir milleti, bunun bir uzvu addetmek icabeder."
Reklam
Kulluğu sultanlıktan önde tutan bu anlayıştır ki atalarımızın asırlar boyunca zaferler kazanmasına vesile olmuştur. Ne zaman ki bu anlayış zayıflamaya başlamış, cihan devleti Osmanlı da cihanda kan kaybeden bir hasta mesabesine düşmüştür.
Sayfa 27 - ÖTÜKEN NEŞRİYAT 1998Kitabı okudu
Nizam-ı Cedid sadece Avrupa standartlarına uygun askerî yenileşmeyi ifade etmez, aynı zamanda yeniçerileri ıslah etmek, ulemanın nüfuzunu kırmak, Osmanlı Devleti 'ni Avrupa medeniyetine ortak kılmak için girişilen topyekûn yenilik hareketlerinin bütününü ifade eder. Bu hâliyle Nizam-ı Cedid; kâdim, gelenekçi ve tutucu eğitimin karşıtı bir program şeklinde karşımıza çıkar.
Kanuni Sultan Süleyman
Kanuni Sultan Süleyman padişahlığı döneminde devleti yetenekli Devlet adamlarıyla birlikte yönetmiş ve dünyanın en büyük imparatorluğu haline getirmiştir, Osmanlı Cihan Devleti'nin en parlak devrinin büyük mimarı -ve dünya çapında bir sanatkar olan Mimar Sinan, Kanuni Sultan Süleyman döneminde bir çok eserler vermiştir,
Sayfa 140Kitabı okudu
Konuşmanın üç yönü vardı. Üçü de sonunda Kuvayı Milliye'yi aşındırmak, çökertmek kastında birleşiyorlardı. Hoca Efendi söze memleketin ve milletin kısa, fakat çarpıcı bir panoramasını çizmekle başladı. Balkan Harbi, Cihan Harbi, iki korkunç bozgun ardı ardına gelmişti. Memleket harap olmuş, millet işe yarayacak, belini doğrultacak bilek ve kafaları toprağa vermişti. Yalnız Çanakkale'de on binlerce ihtiyat zabiti yatıyordu. Osmanlı Devleti'nin tek ve aynı zamanda hem akla yatkın hem de hayatıyla ilgili ümidi geri kalan bilek ve kafalardı. Yorgun ve bitkin ülke onlara su gibi, hava gibi muhtaçtı. Yaşamanın tek ümidini çılgın ve başıboş hayaller uğruna harcamak, bu ırka, bu dine yapılabilecek ihanetlerin en gaddarcası olurdu. Savaş bayraktar ve borazancılarının niyetleri belki de çok iyi idi. Ama bu, korkunç yanlışın getireceği kesin çöküntüyü önleyemezdi. Asıl düşünülecek şey de, bir savaşın yersizliği, anlamsızlığı, sebepsizliği idi. Savaş için sebep yoktu. İlle bir sebep aramak gerekirse, varılacak sonuç, bazı macera düşkünlerinin devlet ihtirasından başka bir şey olamazdı.
Sayfa 218Kitabı okudu
Reklam
(1. Dünya Savaşı) Cihan Harbinde İstanbul Hükümeti, Doğu 'daki Kürt aşiretlerini milis alayları olarak kullanmak zorunda kaldı. Ermeniler teşkilatlanmışlar ve orduyu arkadan vurmaya başlamışlardı. Ulaştırma hatlarını korumak için kafi miktarda muntazam kıta yoktu. Kürtler Ermenilere düşman olduklarından bu görev onlara verildi. Kürtler buldukları Ermenileri kesiyorlar, Ermeniler de Kürtlere aman vermemeye çalışıyorlardı. Mesele, kendi aralarında, Türkiye 'nin Doğusunun Ermenistan elinde mi, yoksa Kürdistan elinde mi kalacağı kavgasıydı. Cihan Harbi Osmanlı lmparatorluğu'nun dağılmasıyla sonuçlandığında Ermeniler daha önce harekete geçtiler ve bir Ermeni Devleti kurulmasının filii hazırlığına giriştiler. Ermeniler artık Rusya'dan çok Amerika'nın desteğine güveniyorlardı. Bunun üzerine, yetişmiş genç Kürt aydın ve milliyetçileri Kürt Teali Cemiyeti'ne dört elle sarıldılar. Bunların arkasında İngilizler vardı. Birliğin merkezi İstanbul'daydı ve Doğu 'nun hemen her tarafında şubeleri bulunuyordu. Seyit Abdülkadir işte bu cemiyetin başkanıydı.
Sayfa 59 - Birinci Bölüm: Patlayan Bir Kurşun ve Sonrası | VII- James Bond Hikâyesi GibiKitabı okudu
Osmanlı Devleti'nin ortaya çıkış zamanından beri sultanlar Allah kelamanı yaymak ve Hazreti Resûlullah'ın rızasını kazanmak için gaza işinde meşakkat ve tehlikeyi üstlenerek memleketi genişlettiler ve beldeler ve yollar açtılar. İslam uğrunda canlarını esirgemeyerek iki cihan saadeti için zahmet ve meşakkat çekerek güçlü ve iyilikte meşhur devletleri cihana yayıldı. Devletlerinin gölgesinde Muhammed ümmeti huzurlu ve Allah'ın kulları güven ve istirahatta direnç sahibi olmakla kuvvet ve büyüklükleri sürekli oldu, bu vakte kadar İlâhi teyit düşmanlarının kalplerine korku saldı.
Birinci Cihan Harbi patladıktan fakat Osmanlı İmparatorluğu bu harbe iştirak etmeden kısa bir müddet önce, petrol müzakerelerinde bulunmak üzere Cavid Bey Londra'ya gitmişti. Yanında Düyûn-u Umumiyede mühim bir mevkiî olan ve kendisine Ermeni hânedanına mensup bulunduğu süsünü vererek kendi kendine prens diyen Kalust Gülbenkyan vardı.
Sayfa 94 - Turan Neşriyat Yurdu, İstanbul, 1969Kitabı okudu
Cihan devleti...
Osmanlı, bir müslümanın, yahudinin, hristiyanın farklı inanca sahip olmasını boy ya da göz rengi farklılığı gibi tamamıyla doğal karşılıyordu...
Büyük Selçuklu'nun kumandanları da Osmanlı sultanları da kadere inanıyordu. Lakin aşk ve vecd yıllarında hiçbiri cihad meydanlarından geri durmadı. "Biz saraylarda keyif yapalım. Kaderde ne varsa o olsun." demedi. Allah Teâlâdan cihad meydanlarında zafer ya da şehadet niyaz ettiler. Ne gariptir ki, “Yurtta sulh, cihanda sulh" diyerek cihan devleti olma idealinden vazgeçen bir irade, "İstersen sulh ve selamet hazır ol cenge” diyen bir imanı ve iradeyi kaderci olmakla itham ediyor.
461 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.