Kapının arkasına saklanıyorum ki, Gerçeklik içeri girince beni göremesin. Masanın altına sığınınca, Olası birden korkuyor. Öyle ki, kucaklaşmış iki kol gibi uzaklaştırıyorum kendimden beni sarmalayan iki sıkıntıyı – Gerçeklik’ten başka şey yaşayamamanın sıkıntısı ve sadece Olası’yı tahayyül edebilmenin sıkıntısı.
Böylece alt ediyorum tüm gerçekliği. Zaferlerimi kumdan kalelere mi benzettiniz? Kumdan olmayan kalelerin malzemesinde bir tanrısallık mı var?
Nereden biliyorsunuz yolculuklar yaptıkça anlaşılmaz bir şekilde gençleşmediğimi?
Saçmaladıkça çocuklaşarak küçüklüğüme dönüyorum, kavramlarla çocukken kurşun askerlerimle oynadığım gibi oynuyorum: Asker imgesine hiç uymayan şeyler yaptırırdım onlara.
Hatalardan sarhoşlaşmış halde, nihayet yaşadığımı hissettiğim saniyelerde kendimden geçiyorum.