Bu filmi tamamıyla sevdik, çünkü eksiksiz bir filmdi: psikolojik, toplumsal, şiirsel, barok, dramatik, komik. Yurttaş Kane aynı anda hem güç arzusunun ispatı hem de güç arzusunun alaya alınmasıydı, hem gençliğe bir ezgi hem yaşlılık üzerine bir tefekkürdü, hem insan ihtirasının hiçliği üzerine bir deneme hem de tükenmişlik üzerine bir şiirdi ve bütün bunların arkasında dahi veya canavar, canavarımsı dahiler, olağanüstü insanların yalnızlığı üzerine bir tefekkürdü.
Savaş boyunca ABD sinemasının verdiği bir düzine film, faşizmin genel nitelikleriyle Amerikan toplumunun günlük gerçekleri, davranışları arasındaki bazı benzerlikleri ortaya koyması yönünden, çok daha büyük bir öneme ulaşır. Orson Welles’in, basın kralı Hearst’ün portresini çizdiği çarpıcı filmi Yurttaş Kane (Citizen Kane, 1941), William Wyler’in toprak kapitalizminin içyüzünü ortaya koyduğu Küçük Tilkiler (The Little Foxes, 1941 ), John Ford’un, Amerikan tarım işçilerinin ezilişini belirli bir duyarlıkla gün ışığına çıkardığı Gazap Üzümleri (The Grapes of Wrath, 1940) ve Tütün Yolu (Tobacco Road, 1941), John Huston’un Amerikan toplumunun zenciler karşısındaki ırkçı tutumunu tanımlamaya çalıştığı İşte Bizim Hayatımız (In This Our Life, 1942) ve William Wellman’in bir linç olayını anlattığı Ox-Bow Olayı (Ox-Bow Incident, 1943) ile Lewis Milestone’un, Steinbeck’in ünlü yapıtından, sanayileşmenin ardındaki yalnızlık ve güvensizliği bir çiftlikteki olaylar aracılığıyla ortaya koyduğu Fareler ve İnsanlar (Of Mice and Men, 1939), Savaş yıllarının yürekli oldukları kadar anlamlı filmleridir.
Ne yazık ki film gişe açısından tam bir fiyasko oldu ve Murnau birkaç yıl sonra bir trafik kazasında öldü. Ancak Şafak, diğer tüm filmlerin de ğerlendirilmesinde denektaşı olarak kullanılması gereken bir film; daha ilkel bir çağda, o günlerde sahip olunan kaynakların yetersizliğini hiç belli etmeyen karmaşıklığıyla tâm bir ustalık gösterisi olmaya devam ediyor. Orson Welles'in Citizen/Cane'inden (Yurttaş Kane,1941), Jean Cocteau'nun Beauty and the Seasf'ine (Güzel ve Çirkin, 1946) kadar uzanan bir yelpazede, ardılı olan birkaç filmde gölgesi güçlü bir biçimde hissedilse de, ihtişamıyla taklit edilemez olma özelliğini de koruyor.
i. Yurttaş Kane (Citizen Kane): “Güç İstenci”
ii. Bugün Aslında Dündü (Groundhog Day): Sonsuz yineleniş düşüncesi
iii. Nietzsche Ağladığında (When Nietzsche
Wept): Nietzsche’nin yaşamına ve felsefesi
iv. Dövüş Kulübü (Fight Club): Ahlâkın sorunsallaştırılması, kişinin kendi etik yargılarını oluşturarak üstinsana ulaşması, güce yapılan vurgu ve güç istencinin yüceltilmesi...
v. Torino Atı (A Torinói Ló / The Turin Horse): Nietzsche’nin yaşamöyküsündeki son büyük kırılma
Görüldüğü gibi, Friedrich Nietzsche, yalnızca felsefî alanda değil, sinema alanında da yirminci yüzyıla ve günümüze büyük tesirde bulunmuştur. Nietzsche’nin kendi çağını aşan fikirleri, Orson Welles, David Fincher, Charlie Chaplin, Andrei Tarkovsky ya da Béla Tarr gibi sinema dehâlarına esin olmuş gibidir. Neredeyse yüz yıllık sinema tarihinde, Nietzsche’nin fikirleri ile örülmüş ya da onun yaşamını konu edinen onlarca film vardır. Ve bu filmlerin birçoğu kült olmuşsa eğer, burada yönetmenlerin ustalığı kadar, Nietzscheyen fikirlerin çekiciliğinin de rolü bulunmaktadır. Görünen o ki, Nietzsche ve Nietzsche’nin düşünceleri, sinemanın ilgisini cezbetmeye devam edecek...