Arkadaşlar merhabalar bugün sizlerle küçük prens kitabın incelemesini paylaşacağım haydi başlayalım.
Hikaye pilot olan yazarın Afrika üzerinde uçağının bozulması ve mecburen iniş yapmasıyla başlar. Çölün ortasında kalan pilota yardım edecek hiç kimse bulunmamaktadır. Uyuya kalan pilot incecik garip bir sesle uyanır. Karşısında duran Küçük
Yazarın okuduğum ilk kitabı, kalemine kalbinden dökülenlere hayran kaldım. Rabiatü'l Adeviyye'nin hayatı o kadar güzel anlatılmış ki, her satırı çizerek ilerledim. Kitabın bitmesini hiç istemedim.
İsmimin Rabia oluşundan mıdır bilmiyorum Hz. Rabia'nın hayatı beni hep etkiler. Yeniden hatırlamak iyi geldi. Tavsiyemdir mutlaka okuyunuz.
Ben RabiaSadiye Erol Aykaç · Nesil Yayınları · 2021856 okunma
Unutmak. Küçümsenemez bir açıklama getiriyor bu kelime, yaşadığımız medeniyetin zavallılarına. İnsanlar, peygamberler aracılığıyla ulaştırılan bilginin gereklerini unutmakla attılar bu medeniyetin temellerini. Yani hep yaratılmakta olan kâinatın kendilerine hatırlattığını değil, kendi zihni kabullerinin, mantık mekanizmalarının kazandırdığını üstün saydılar. Zannı sistemleştirdiler. Risaletin insanlara ulaştırdığını unutmak ile hakikatin, hakkın üzerini örtmek bir medeniyet olarak temayüz etti. Burada "küfr" kelimesinin aslî anlamının "örtmek" olduğunu hatırlamak yerinde olur. İnsanoğlu kendi aslına ait, eşyanın yaradılışının aslına ait hakikatin üstünü örtme çabasına giriştiği zaman küfre doğru yol almış oluyor. Örtme çabası "nefs" dediğimiz, bizi beş duyumuzun sınırları içinde tutan gücün eğilimlerine duyduğumuz zaafla belirginleşiyor. Hatırlamayı ihmal ettiğimiz zaman kendi koyduğumuz kuralları, keyfi görüşümüzü mutlaklaştırıyoruz. Böylece "bâtıl itikad" dediğimiz psikolojik ortam içine düşüyoruz. Bizim türbelere çaput bağlamaktan herhangi bir şey beklememizle, çağdaş bilimden herhangi bir şey beklememiz arasında bu bakımdan büyük bir fark yoktur. Her iki durumda da insanın fizik ve moral yapısının sınırlarını çizerek, bu sınırları mutlaklaştırarak yani bu sınırlamayı kendi keyfimize göre yaparak dünyayla bir bağlantı aramış oluyoruz.
#ateştenadamlar #doğankitap
Türk Devrimi 'nin Öncü Savaşımcıları
Yazar: Namık Kemal Zeybek
Onlar “Cumhuriyet’e katkı verenler.”
Onlar “Cumhuriyet’in Akıncıları.”
Onlar “Türk Devrimi’nin Öncü Savaşımcıları.”
Onlar olmadan, onların öyküleri, yaptıkları bilinmeden ne Atatürk doğru anlaşılabilir, ne Cumhuriyet ne de Türk Devrimi. İstedim ki
"Söz, eylemin gölgesidir." - Demokritos
1. Giriş:
Bu inceleme yalnızca kitap üzerine olmayacak. Felsefe Tarihi’ne doğru çok kısa bir yolculuk gerçekleştirecek ve sonrasında Doğa filozoflarından bahsederek Atomcu felsefeye geçeceğiz. Ek olarak,
Bir Hafıza Sarayı Nasıl İnşa Edilir?
Romalı hatip Cicero'ya göre mekan yöntemi (loci yöntemi) olarak bilinen mekansal ezberleme tekniği Simonides isimli Yunan şair ve sophos (bilge adam) tarafından keşfedildi.
De Oratore diyaloğunda Cicero, Simonides'in katıldığı bir şölende ev sahibinin onuruna bir şiir okuduğundan bahseder. Şiiri okuduktan kısa bir süre sonra, dışarı çağrılır ve o gittiğinde şölenin yapıldığı salonun çatısı aniden çöker ve diğer konukların ezilerek ölmesine neden olur. Bazılarının cesedi parçalanıp tanınmayacak hale gelir ki bu büyük bir sorundur çünkü uygun cenaze törenlerinin yapılması için kimliklerinin belirlenmesi gereklidir. Fakat Simonides, şölen masasının etrafında oturan her bir konuğun yerini görsel hafızasını kullanarak, ölülerin kimliklerini belirleyebilmiştir.
Bu deneyimden yola çıkarak, Simonides herkesin konumlarını seçerek ve hatırlamak istedikleri şeylerin zihinsel imgelerin çizerek hafızalarını geliştirebileceğini fark etti. Eğer resimler zihinde canlandırılan yerlerde belirli bir sırayla saklanırsa, o zaman çağrışımın gücü sayesinde herhangi bir şeyi hatırlamak mümkün olacaktı. Sonucunda ortaya çıkan mekan yöntemi, Antik Yunan ve Roma'nın bazı retorik tezlerinde tarif edilmiştir ve günümüze daha çok hafıza sarayı olarak bilinmektedir.
Günümüz gençlerin altını çizerek ve anlayarak okuması gereken bir kitap
Bir diriliş insanı nasıl olur ?
Insalığa dair içinde ki umutları yeşerten bir kitap . Dirilişe önce kendi içimizden başlayıp daha sonra dış dünyaya dirilişin nasıl gerçekleşeceğini anlatan bir kitap. Dirilişin gerçekleşmesi için insanlara ahireti tekrardan hatırlamak gerekiyor. İlk başta biraz anlamak zor gelebilir ama okudukça anladıkça seveceğiniz bir kitap
Düşle, düşle, düşle.... asla düşlemekten vazgeçme. Gerçeklik arkasından gelecektir.
Tanrılar okulu aslında hepimizin üzerine düşündüğü, var oluş amacını keşfetme yolunda uzun uzadıya fikirler üretip yorumlar yaptığı içsel bir yolculuğun kitabıdır. Kitap başından sonuna kadar ,"mea culpa" yani "ben suçluyum" felsefesi ile