Başka bir mesele ve farklı bir sorumluluk ortaya çıkıyor. Mecburen aydın için yeni bir konum gündeme geliyor. Önceki aşamanın aksine, aydın, sosyal merhalenin gerektirdiği yeni tutumu doğru tespit eden, kendi safını bilinçlice seçen, bütün fikri ve ilmi gücünü toplumun bu tarihsel aşamasında sloganlaşan ve idealize edilen şeyin gerçekleşmesi yolunda harcayan kimsedir. İnsanların kardeşçe yaşayacağı sistemi kurmak için sınıfsal sömürüyle mücadele eder. Bir toplumda kardeşçe yaşamak, eşitlikçi bir hayat temeli dışında imkansızdır. Çünkü çoğunluğun çektiği eziyet sayesinde azınlığın zengin olduğu, temeli rekabet, çıkarcılık, çok isteme ve hırsa dayalı olan, insanları zengin ve fakir diye iki kısma ayıran, bir sınıfı diğeri tarafından sömürülen ve kullanılan, insanoğlunun akbabalar gibi leşler üzerine üşüştüğü bir hayat ortamı yaratan bir ekonomide, öğüt, ayet ve rivayetle ahlak oluşturulamaz...
Bu yüzden sanat bugün "cinsellik" (sexualite) -pis ve fahişece cinsellik- sermayesiyle yığınları coşturarak kafalarını belden aşağılarına bağlamış, aydını da "fikir yürütme" (hasta görünümlü ve şekilci bir fikir yürütme, yarı felsefi kelime oyunları ve dünya ile içindekilere yabancı sapkın ve anlamsız modernlik gösterileri) ile uğraştırarak halktan, zamandan, sorumluluktan, toplumunun kaderinden uzaklaştırmış, bir tür maneviyatsız sahte ruhbanlık ve tasavvufa sürüklemiş ve kendisi için yarattığı "hayallerinin" ve "sahte iç dünyasının" inzivasında durumunun farkında olmayan bir mahkum haline getirmiştir.
Bu hastalık ve sapma, öyle ustaca tevil edilmiştir ki genel halkın dini duygu ve düşüncesinde, güzellik küfürle, çirkinlik ise dinle emsal ve yoldaş gibi algılanır olmuştur.