Eğer bir ülkede yurttaşların bir kısmı klimalı villalarda veya katlarda oturuyorsa, baska bir kısmı da mağaralarda veya kerpiç evlerde yaşıyorsa, orada sosyal adaletsizlik vardır. Eğer bazı çocuklar okula Cadillacla götürülüyorsa, aynı yaştaki başka çocuklarsa ekmeğini kazanmak için yük taşıyorsa, orada sosyal adaletsizlik vardır. Eğer bazı kadınlar, tercih yapamadıkları için bir çırpıda üç kürk satın alabiliyorsa, baska bazı kadınlarsa hayatını kazanmak için bedenini satıyorsa, orada sosyal adaletsizlik vardır. Bunlar Üçüncü Dünya ülkelerinden spotlardır. Ve eğer bazı ülkelerde biyolojik veya fizyolojik bakımdan sakat bebekler akla gelebilecek her yoldan yaşatılmaya çalışılıyorsa, başka ülkelerde ise sağlık koşullarından dolayı yüzlerce çocuk kızamıktan ölüyorsa; eğer bazı ülkelerde, aksamüstü köpekler çocuk arabalarında gezdiriliyor, başka bazı ülkelerde ise bazı çocuklar çöplerde yiyecek arıyorsa, dünyamızda sosyal adaletsizlik egemendir demektir.
Bu minvalde kadınların, söz konusu sürdürülebilir koşulları elde etmek için ne kadar çok çabalama ihtimali olursa olsun ve bu koşullara ne kadar hakları olursa olsun en basitinden kusurlu bir dünyada çocuk sahibi olmak bir kumardır: Bırakın çocuğun ek ihtiyaçları olup olmayacağım, doğurmak genel olarak, doğası bilinmeyen yeni bir insan yaratmaktır.
Reklam
Görüntüleşen insan arıtılmış mükellefiyet
Söz konusu yeni insan, ağaçları korur ama ormanları yok eder. Çevre bilinci vardır ama dünyayı çöpe çevirir. Hayvan severdir hepsi ama giyme ve yeme biçimi için hayvanların kullanılmasına ses çıkarmaz. Annesine merhamet göstermez ama 'cesur bir kadın hakları' savunucusu olur. Evinde çocuk büyütme yerine bir hayvan büyütmeyi daha anlamlı bulur. Bir öğretmen olarak kendi çocuğunu azarlar, öğrdncisine sevgi gösterisi sunar. Çünkü görüneni tahrip ve tahrif etmiştir. Kendini görüntü ile kandırır. Sürekli görüntü üretmek zorundadır. Hakkı ve hakikati hatırlatan tüm mekanları maketleştirerek, müzeleştirirek, ışıklandırarak, çelikleştirerek, betonlaştırarak yok eder. Dünyayı merkeze aldığı vehmiyle onu çevre haline getiren bir zihniyetin dünya dahil her şeyi maketleştirme çabasıdır bu.
MükellefiyetKitabı okuyor
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ On sekiz yaşına kadar her birey çocuk sayılır.
Doğan KitapKitabı okudu
On sekiz yaşına kadar her birey çocuk sayılır. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ÇOCUK HAKLARI SÖZLEŞMESİ
Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Sünnet
Sünnet, dini bir uygulama değildir. İslamiyet'te de sünnetin Muhammed'in sünnetli doğduğu tevatüründen çıkarak, zamanla yerleştiği söylenir. Muhammed'in ölümünden 250 yıl sonrasına kadar böyle bir pratiğin olmadığı, artık çok sayıda ilahiyatçının da kabulü. Sünnetin ne kadar anti-İslami bir gelenek olduğunu herkese anlatmaya çalışan İslami gruplar biliyorum. Bu gruplar, Allah'ın erkeği zaten olması gerektiği gibi yarattığını savunuyorlar. Aralarında Sünnetin "şirk" olduğunu iddia edenler dahi var. Sünneti tarih, din, etik ve çocuk hakları açısından sorgulayan bir araştırma kitabı yazarı Kaan Göktaş, gazeteci Damla Çeliktaban'a verdiği röportajda sünnetin tarihçesinin Afrika dinlerine uzandığını, Yahudilerdeki geleneğin ise köle ve mahkum olarak sürülmelerinden kaynaklandığını söylüyor: 'Ana Tanrıçaya kendini adayan erkek rahipler, kendi kendilerini hadım ederek penislerini kurban sunarlardı. Sünnet bu ritüelin modern halidir. Mısır'da köleler ve mahkumlar, bir aşağılama yöntemi olarak Sünnet edilirdi. Musa'nın Mısır'dan çıkardığı insanlar köleler ve mahkumlar olduğu için, hepsi sünnetliydi. Bunu toplumsal bir işaret olarak gördüler ve devam ettirdiler. Bu şekilde de Tevrat'a girdi. Hristiyanlık 'ta yer almadı. İslam'da ise kesinlikle yok.'
Çocuk hakları adı altında anne-babayı boşamak hakkı tartışılırken Kuran'ı Kerim'in "Anne babanıza üf bile demeyiniz" hükmü kulaklarımızdan ve kalbimizden çoktan silinmiş oluyor. Çünkü okuduğumuz her dini hüküm için nefsimize hoş gelecek modern yorumlar arıyoruz. Çünkü tarihin en akıllı yaratıkları biziz ve sorgulanmamış her şeyi sorgulama gücüne sahibiz. Bugün hariç. Bugünü yorumlayamadıkça düne koşuyoruz öfkeyle. Çünkü dünün mesuliyeti dündekilere ait. İstediğimiz kadar kırabilir, yargılayabiliriz onları. Kendi mesuliyetimizden kaçmak için dünün ara sokaklarında saklambaç oynamaya niyet ediyoruz. Çünkü kendimizden kaçıyoruz ve kendimizden korkuyoruz. Aynada bir başkasını göreceğimiz endişesi şuur altında hükmünü her geçen gün arttırıyor.
Hayatının bir manası yoksa kendini çocuk sevgisine kaptırmak çok ucuz bir yol, diyor ve babalardan, oğullarının peşi sıra giden, büyük bir ciddiyetle sadece oğulları için yaşadıklarını söyleyen babalardan söz edip gülüyor, neredeyse hiddetli bir gülüş bu. Sanki bizim hayatımızın bir anlamı var da bunu diğerlerine sunuyoruz. Hayatlarını dolu dolu yaşayan ve dünyaya çocuk getirmeye hakları olan insanlar vardır belki, fakat mesele sadece zaman geçirmekse oyun topları, oyun kartları ve insanı eğleyebilecek binlerce meslek var; sırf can sıkıntısını gidermek için bu sıkıntıyı diğer kuşaklara aktarmak gibi çok yaygın işlenen bu cürümden daha canice bir şey olamaz.
Sayfa 30
Çocuğum ben. Gözleri, elleri, sesi, yüreği ve hakları olan bir çocuğum.
Reklam
Toplumdan ve sosyal hayattan soyutlanan hiç olmamış , hiç doğmamış gibi davranılan nice kadınlar … Aşksız evliliklerin çocuk doğurma makinesi görülen kadınlar… Eğitim hakları elinden alınmış , çocuk yaşta gelinlik giydirilmiş kadınlar … Çocuk olamadan kadın olmak reva görülen kadınlar …
Sayfa 170Kitabı okudu
Bir kavram olarak babalıkla mülkiyet hakları fikri birbirine tam uydu. Ne de olsa, kadın ya da çocuk erkeğin semeninin gücü olmadan ne olacaktı? Biri ve­rimsiz olacak, ötekiyse hiç var olmayacaktı.
Değersizlik
Değersizlik duyguları yaşayan bir insan, kendi "değersiz" varlığına tanımadığı hakları başka insanlara tanıma eğilimindedir. Ancak genellikle kendi yakınları, daha doğrusu kendine ba￾ğımlı olan eş, çocuk, vb. kimseler bunun dışında kalır. Çünkü kendisi gibi onları da küçümser ve değersizliğinin bir uzantısı gibi algılar. Kendisini reddetme olasılığı olan kişilere önem vermesine karşılık, kendisini kabul edici tutumlar içinde olan kişileri küçümseyebilir. Ona göre, değersiz birini kabul eden bir insanın kendisi de değersizdir.
Sayfa 77 - MetisKitabı okuyor
Sevdiğiniz insanların gerçeği bilmeye hakları var. Yalan söylenmiş bir insan sevilmeyen bir insandır.
Sayfa 163Kitabı okudu
Değersizlik duyguları yaşayan bir insan, kendi "değersiz" varlığına tanımadığı hakları başka insanlara tanıma eğilimindedir. Ancak genellikle kendi yakınları, daha doğrusu kendine bağımlı olan eş, çocuk, vb. kimseler bunun dışında kalır. Çünkü kendisi gibi onları da küçümser ve değersizliğinin bir uzantısı gibi algılar.
Sayfa 76 - Metis YayınlarıKitabı okudu
1.063 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.