Kitabı okudukça 70'li yılları hiç yaşamama rağmen yansımalarının bende ve çevremde devam ettiğini fark ettim. Bence yaşam çok hızlı ama insanların ruhu zaman kadar hızlı akmıyor. O nedenle "geriden" geliyoruz biraz. Kitap gündelik hayatı doğum, kutlamalar, davetler, ziyaretler, okul hayatı, çocuk oyunları vb. gibi temalara bölerek -aslında her insanın yaşadığı evreleri takip ederek anlatmış. Ayfer Tunç bir söyleşisinde bu kitap için 70'li yıllardaki adetleri, olayları, insanların günlük hayattaki davranışlarını aklına geldikçe notlar halinde yazıp bir ayakkabı kutusuna attığını anlatmıştı. Bu yöntemi çok sevmiştim ben de. Sonra da notlar birleşince önce bir gazete yazısına dönüşmüş, gazeteye arkasını talep eden telefonlar gelince de bir kitap olmuş. Ben kitaptaki çocuk oyunları, TV'deki dizi filmler, Eurovision maceralarımız, misafirlikler bölümlerine bayıldım.
Şaşırdığım bazı noktalar oldu. Örneğin sanki sadece Adapazarı gibi İstanbul'a yakın ama orta halli bir şehrin hayatını anlatmış gibi geldi kitap. Kitapta kullanılan fotoğraflar da bunun bir göstergesi. Küçük şehirlerde yaşayan daha batılı modern ailelerin hayatları anlatılmış bence. Tüm Anadolu'yu anlattığını düşünmüyorum. Tabiki yazarın da böyle bir iddiası yok sanırım. Diğer taraftan bazı tespitlerinin doğru olmaması ya da yazarın tahminlerinin tutmaması da hafiften gülümsetti beni. Örneğin 70'li yıllardaki tulum giyilirken artık insanların buna bir daha rağbet etmeyeceğini yazmış 2000'lerde. Ya da gelinin ayakkabısının altına isim yazma modasının da 70'lerde kaldığını yazmış olması beni şaşırttı.