"Geçen gün Asır, birlikte yolda yürürken mendil satan bir çocuğu durdurup ona yemek aldı, sonra cebine kırk lira koydu. O çocuk ertesi gün yine aç olacak ama Asır yine de o çocuğa bizim bu zamana kadar verdiğimizden daha çok şey verdi. Ona baktı, gördü, gülümsedi ve onu umursadı." Konuşmaya devam etmeden önce nefes almam ve kursağıma yapışan o histen kurtulmak için hızlıca yutkunmam gerekmişti. "O yırtık ve eskimiş kıyafetlerin bir önemi yoktu Asır için ama benim dünyamda önemli olan tek şey kıyafet lerdi. O kıyafetlerin içindekilere olan körlüğe yenildik." Sonra onların dilinden düşürmedikleri bir kelimeyi tekrar ettim, belki daha iyi anlar beni diye. Anlamak istediğini biliyordum ama bunun da ötesinde onların dilini anladığımı bilmesini istiyordum.
"Bizim de ruhumuz meteliksizdi. Ve belki sizlere saçma gelecek, anlamayacaksınız ama bir insan yemek yemeden ne kadar uzun yaşayabilirse, bir ruh da aç kaldığında o kadar yaşayabilir ancak. Ben ölüler diyarından geldim buraya ve ruhumu biraz olsun iyileştirebildim." Çilekleri pastanın üzerine yerleştirip buzlukta beklettiğim kremayı etrafında gezdirdim. İşte hazırdı. Doğukan bugün de reddedecekti muhtemelen ama yine de buradan gidene kadar bunu yapmaya devam edecektim.