Şimdi bilemiyorum, çocukları sersemletici bir mutluluk ve sahte huzur balonu içine hapsetme eğilimi var; onları endişe verebilecek şeylerden bile uzak tutmaya, korkuyla tanışmalarını, hatta korkunun varlığından haberdar olmalarını engellemeye çalışıyor anne babalar; sanıyorum klasik Grimm, Perrault ve Andersen masallarının sansürlü, üzerinde oynanmış, yumuşatılmış versiyonları var, çocuklara onları okutuyorlar ya da okuyorlar; kasvetli, acımasız, tehditkâr ve kötü ne varsa atılmış, hatta belki tatsızlıklar ve kandırmalar da. Bana sorarsan aptallığın dik âlâsı. Pimpirikli anne babalar. Sorumsuz eğitimciler. Ben bunu suç olarak görüyorum, çünkü çocukları yüzüstü bırakmak, onlara yardım etmemek anlamına geliyor bu. Çocukları koruyan şey, başkasının korkusunu algılamak, onu kendi temeldeki güvenli konumundan sükûnetle kavramaktır; korkuyu başkaları, özellikle de kurgu kişileri aracılığıyla, dolaylı olarak yaşamaktır, kısa süreli, üstelik geçici ama sahte olmayan bulaşıcı bir hastalık gibi. Bir şeyi hayal etmek ona direnmeye başlamak anlamına gelir; bu geçmişte olanlar için de geçerlidir; insan başına gelen dertleri daha sonra hayal edebilirse onlara daha iyi direnir. Elbette bu bağlamda en yaygın çare dertleri anlatmaktır. Gerçi ben her şeyin anlatılabileceğini ya da anlatılması gerektiğini de düşünmüyorum katiyen. Yine de dünyayı aşırı derecede çarpıtmanın, çocukları dünyaya hiçbir itirazla karşılaşmamış, en ufak bir kaygı yaşamasına izin verilmemiş geri zekâlı, bön kişiler olarak salmanın kabul edilir yanı yok.