"Ben buralarda dolaşırken İstanbul'da bir kadın şairi Boğaz'da, Pendik'te, Florya'da, Şişli'de hanımlarla röportaj yapıyordu:-
Atatürk'ün kadın konusundaki devrimleri gayesine erdi mi? diye soruyordu.Onlar da:- Evet, diyorlardı."
Dursun Akçam Cumhuriyet tarihinde ilk defa 1963 yılında Doğu (Ardahan-Kars-Ağrı..) illerinde köylü
Kitaba kan donduran bir ifade ile başlıyor yazar; "bir devrimin anlatılmamış ve yazılmamış öyküsü.."
Eserin 3 cildi için incelemeleri ayrı ayrı yapmak yerine beni en çok etkileyen kitapta toplamak istedim düşüncelerimi.
Yazar, cumhuriyet dönemi din-devlet ilişkilerini anlattığı konuları 3 cilt hâlinde okurlara sunuyor. İlk ciltte
çocukları öldürülen anaların başı SAĞ olmaz
çocuğu ölen anaların yüzünde güller açmaz
o gülistan ki, solmuştur bir kere dünya bahçesinde
bahçesidir kabristan, ekmiştir başını gülünün dibine...
Ayrılmak istediği için sevgilisi veya kocası tarafından öldürülen kadınlar, erken yaşta evlenmek istemediği için ailesi tarafından öldürülen çocuklar, tecavüze direndikleri için parçalanan ve çöp konteynerlerine atılan genç kızlar, doğurup büyüttüğü oğulları tarafından hunharca katledilen analar, çocuklarının gözleri önünde vurulan, kesilen, kurban edilen onlarca kadın... Kadın olmak lanetli bir şeydi bu coğrafyada. Hepsinin hayatta kalmak için nedenleri, hayalleri vardı. Büyütecekleri çocukları, gezmek istedikleri ülkeler, öğrenmek istedikleri bilgiler, hayalini kurdukları meslekler vardı ama erkek egemen toplumun düşünce, yapasına göre onlar sadece birer et parçasıydi. Sahip oldukları her şey alındı ellerinden. Bedenleri, namusları, nefesleri ve hayalleri.
Yıllar önce tanıştığım bu şiir kaybolsun istemedim.
Şimdi güz geldi bizim buralara
Sararmış yapraklarını döküyor ağaçlar.
Çağrısız savruk rüzgar sokaklarda
Hüzündür bütün renkler şimdi Enya
Hüzündür renkler
Sessizce akıyor ırmak.
Sararmış sazlıkların arasından düşleriyle
Eylül Enya o sonsuz hüzün
Eylü’le aşkların yaprak dökümü
Denmiş isede sen sakın inanma buna
Eylül Kardelen’dir
Eylül Kardelen’dir