"Daha iyi bir sabaha dek, dayanmak için kuvvet ve iç huzuru dilemiyorum. Ama duyan ve düşünen bu varlığı, insan olan beni küçülten nefretten kurtar beni.."
"...insanın hayalinden geçirebileceği en korkunç gerçek karşısında, ölümün biyolojik gerçeği karşısında, en güzel "kahramanlık yaftası"nın bile ne değeri olabilir? Nabzın atması durur, bacaklar katılaşmaya başlar, kesilen bir otomobil lastiğinden kaçarcasına kaçar hava büzülmüş nefes borusundan, yüz bir kuş yüzünü andırır ve birkaç dakika içinde, o zeki, parlak, duyabilen yaratık, gök, cennet ve cehennemin barındırdığı varlık, bütün fizik ötesi üretimi ile, göğe doğru kokuşan bir insan leşine dönüşür. "Ölüm diye bir şey yoktur. Ölenler yaşamayı sürdürürler yine" diye yazmaya koyulur ertesi sabah yazıcı eşekler, hıçkıran bülbüllerle dolu bir göğün hafif ilkbahar rüzgarının tentesi altında..."
"...Ruhundaki heyecan burada, kadınlarla baş başa yemek yenen küçük odaların yakınında, bu gürültü patırtının arasında rahatsız ediyordu onu. Bu bronz eşyalar, bu aynalar, gaz lambaları, Tatar garsonlar gururunu incitiyordu. Ruhunu dolduran şeyi kirletmekten korkuyordu."
"Belki bu dünya benim bilmediğim, başka bir dünyadır dedi içinden. Uyuşmayan bir şey var, eski dünya ile yeni dünya arasında ezilen şeyler var. Ben, celep gibi, ezilen şeyler arasındayım."
"Dağda gökyüzü elle tutulur canlı bir varlık oluyor, neredeyse Tanrı 'nın sesiyle konuşacak. Ey diyecek, ey siz hayat denen bu deveyi güdemeyen ikiniz, nereye gideceğinize karar verdiniz mi?"
"Yalnız üçümüz varız, her zaman üç. Baba, ana ve oğul. Kadın, erkek ve sevgili. İstediğin gibi değiştir, sonuçta elde hep üç var, çünkü dört ahlak dışı, beşle başa çıkılmaz, iki dayanılmaz ve bir yalnızlığın, ölümün eşiği."
"Bir erkek bir kadını bu denli çok sevmemeli. Sevgide, Juan Francisco'da olmayan, akıllıca bir denge olmalı. Bir kadının sevilme gereksinimi ile ne kadar sevildiğini bilmemesi arasında hassas bir çizgi olduğunu öğrenmeli."
"Alın öyleyse. Haç bir işkence aletidir. Minyatür bir darağacı ya da bir giyotin de koyabilirsiniz. Fransa'da olsa Mesih İsa'yı giyotinle öldürürlerdi, biliyor musunuz?"
"Eğer yenilgi öksüzse ve utkunun yüz babası varsa, yalanın da birçok çocuğu vardır. Buna karşın doğrunun soyunu sürdürecek kimsesi yoktur. Doğru yalnızdır, bekardır. Kişiler bu yüzden yalanı yeğlerler. Yalan başkalarıyla iletişim kurmamıza, keyiflenmemize yarar, bizi suça ve sevince ortak eder. Öteki yanda, doğrular bizi insanlardan uzaklaştırır, bizi kuşku ve kıskançlıklarla çevrili adacıklara dönüştürür. Bu yüzden yalanlarla dolu oyunlar oynarız. Doğruların neden olduğu yalnızlıklardan kurtulmak için."