"Ellerimi cebime sokmalıyım bazen. Cepsiz şeylere dayanamam. İnsan ellerini nereye koyacağını şaşırıyor. Şaşırdıkça ellerimiz çoğalır. Dikkat edin bir kez mutlaka çoğalır."
yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
sözde sevinçler haline getirildi yıllanmış hüzünler
aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı
“insan yaşlandıkça kurtulur” demiş birisi
korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden
oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
akasya çürür tren hızlanır
Kulağımın ardında çoğalan kelimeler
Kelimeler; hiç duymadığım
Kalbimin üzerinde soğuk eller, hiç tutamadığım
Ve ruhumda rüzgar olan saçlar, hiç dokunmadığım
Müstehcen Neşriyat Ve Türk Gençliği
Bu aziz ve mübarek vatanın dertlerinden biri de, [Müstehcen Neşriyat] derdidir, öyle bir dert ki, günden güne şifa bulacak yerde, bilâkis, gittikçe kangren olmakta... Okuyucularımız hatırlarlar: Cins ve miktarı insana hayret ve dehşet verecek derecede çoğalan müstehcen neşriyatın, tecrübesiz gençlerimizle
Çoğalan biz miyiz? Dur bakalım ellerimiz mi
Kişi nasıl da büyüyor ansızın sevişirken
Keskin bir çelik mavisi ışıyor gözlerinde
Bir kalyon açılıyor denizlere pupa yelken
Sevişmek; yalansız bir tarih olmak değilse, ne
Bir düş mü yoksa; kişinin bir çok olması, birken
O nasıl bütünlenmek, Tanrı’ya mahsus ve hür
Bir yangında gözler, dudaklar, eller değişirken
Bitmez açlığı tenin, doyumsuz bir sofra bu şey
Krallar ve dilenciler yalnız o yerde eşit
Anlatılan sevişmektir düpedüz, sevişmek derken
Her şey apaçık, o kadar sade, o kadar duru
Ey Tanrısal çaba, ey mutlu son, ölümsüz çoğul
Niçin bu kavgalar ve savaşlar! Sevişmek varken
Yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
Safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
Sözde sevinçler haline getirildi yıllanmış hüzünler
Aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı
“İnsan yaşlandıkça kurtulur” demiş birisi
Korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden
Oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
Akasya çürür tren
yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
sözde sevinçler haline getirildi yıllanmış hüzünler
aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı
“insan yaşlandıkça kurtulur" demiş birisi
korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden
oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
akasya çürür tren
yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
sözde sevinç haline getirildi yıllanmış hüzünler
aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı
"insan yaşlandıkça kurtulur" demiş birisi
korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden
oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
akasya
yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
sözde sevinç haline getirildi yıllanmış hüzünler
aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı
"insan yaşlandıkça kurtulur" demiş birisi
korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden
oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
akasya çürür tren
İkinci Tanrının da dediği gibi
Yok olmak nafile.
Ben en zorlu Yolu seçerdim;
Mevsimleri takip edip yılların görkemini desteklemek,
Tohum ekip topraktan filiz verdiğini seyretmek,
Saklandığı yerden çiçeği çağırıp Kendi hayatını kurması için ona güç vermek, sonra fırtına sık ormanda kahkahalar atarken onu dalından ,
koparmak,
Gizli karanlıktan köklerini topraktan koparmada insanı yetiştirmek,
Yaşam susuzluğu verip ölümü ona saki yapmak,
Onu acıyla mumlayanan , arzuyla yücelen, özlemle çoğalan be ilk sarılışla birlikte solup giden sevgiyle donatmak,
Gecelerini daha yüce Günlerin rüyalarıyla kuşatmak, günlerini mutlu gecelerin düşleriyle demlemek, günleriyle gecelerini bütün durağanlarıyla birbirine benzemek,
Hayalini dağdaki kartal, düşüncesini denizdeki fırtına yapmak, ama aynı zamanda sebatta yavaş eller ve düşünüp taşınmada ağır ayaklar vermek, Karşımızda şarkısını söyleyebileceği bir sevinç ve bize anlatacağı bir keder verdikten sonra toprak açlıkla yemek için haykırırken onu yere sermek,
Ruhunu yarınlarınızın tadına bakabileceği göklere yükseltmek, dününü unutmasın diye bedenini çamurda çürümeye bırakmak isterdim.
İnsana zamanın sonuna kadar böyle hükmetmeli,
Annesinin çığlığıyla başlayan, çocuklarının ağıtıyla son bulan nefesini böyle kontrol etmeliyiz.
yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
sözde sevinçler haline getirildi yıllanmış hüzünler
aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı
“insan yaşlandıkça kurtulur demiş birisi
korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden
oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
akasya çürür tren hızlanır
Dergiyi okurken Twitter'da paylaştığım notlar...
Karabatak Dergisi 63. sayısı masamda, öylesine açayım dedim nefis bir Hüseyin Akın şiiri okudum. "Unutmaktır bağlayan insanın çenesini" dediği günden beri severim şiirini.
"Aklımda Kalan" isimli şiirine şöyle başlamış Akın:
"Korkulukta kuzguni bir kuş sendeler
O kız
Köşebaşında adımların değil bakışların bile uğramadığı bir virane gibiyim. Güven duvarları yıkılmış, umut tavanı çökmüş, karamsarlık sarmaşıkları sarmış dört yanımı. İçime hüznün tahta kuruları dadanmış, yıkık penceremden içeri süzülen akşam güneşi batmış...
Zaman taarruz emrini vermişken gönlüme, mağlubiyetini ilan etmiş bi' çareliğim. Gitmekle kalmak arasında dokuduğum ilmekler söküldü birer birer ömür hırkamdan. Hiç bu kadar korkak ve hiç bu kadar cesur olduğum günler düşmüyor hatrıma. Lakin ben yola düşüyor, varmak için gidiyorum. Beni benden alan; eksilmeden çoğalan, gecemi gün eden kâdim bir gizin ardına... Yanan gönlümü saklayan ellerim tutuştu ve savruldu küllerim âh edişimle.
Bâtında gizli olan zahirde aşikâr olmaz sandım.
Ben en çok bana kandım,bir hayale aldandım.
Gurbete yaban eller dedim, sızlayan gönlümü bilmedim.
Yağmurları bulutlardan bekledim, göz yaşımı dindiremedim.
-turna