İnci, John Steinbeck, syf 101, Sel Yayıncılık
"Kasabada dev incinin öyküsünü anlatıp dururlar; ilk nasıl bulunduğunu, sonra nasıl yeniden kaybedildiğini. Balıkçı Kino'yu, karısı Juana'yı, bebekleri Coyotito'yu anlatırlar. Öykü o kadar çok yinelenmiştir ki, artık herkesin kafasında iyice yer edinmiştir.Ve insanların yüreklerinde yer tutup tekrarlanagelen öyküler gibi bunda da yalnızca iyi ve kötü, siyah ve beyaz, uğurlu ve uğursuz vardır, hiçbir şeyin ortası yoktur. Bu öykü bir kıssaysa, belki de herkes ondan kendine göre bir anlam çıkarıyordur, kendi yaşamını onda yorumluyordur. Her neyse, kasabada derler ki..."
diye bir giriş yazısı var kitabın. Girişi itibariyle başından bellidir aslında kitabın nereye sürükleneceği.
Ancak ben sanırım kendimi hazırlamakta biraz geç kaldım ve kalbim şiddetli bir deprem geçirdi.
Yaşananları atlatmam mümkün değil. Başından sonuna kadar bir mücadele okuyoruz. Kino ve Juana'nın evlatları için nasıl çabaladıklarını... İnci'nin öyküsünü...
Okurken bana fazlasıyla Blood Diamond filmini hatırlattı ve izlemeyenler için şiddetle tavsiye ederim. Kitapla alakaları yok, kişiler ve olaylar bakımından ancak özünde fazlasıyla benzerler.
John Steinbeck'in okuduğum ikinci kitabıydı. Çok önce belki on yıl önce Fareler ve İnsanlar'ı okumuştum. O da çok çarpıcı bir sonla bitmişti ve o kadar yıl önce okumama rağmen hiçbir olayını unutmadım sanırım bu kitap da benim için öyle olacak. Kütüphanemde Gazap Üzümleri bekliyor sanırım onu da en kısa zamanda okusam iyi olacak.
Herkese bol kitap okumalı güzel günler diliyorum.