Herhangi bir cazibeye sahip olmadan içimizdeki sevgiyi tetikleyebilen kadınların sayısı sence de çok az değil mi?
Ormanı severim. Şehirlerde yaşama kötüdür. Orada çok azgınlar var ! Azgın bir dişinin rüyasına girmektense bir katilin eline düşmek daha iyi değil mi ? Ve şu erkeklere de bakın; gözlerinden,dünyada bir kadınla yatmaktan daha iyi bir şey olmadığı okunuyor. Ruhlarının dibi bataklık. Bataklıklarının bir de zekâsı varsa, ne yazık! Bari hayvan olarak mükemmel olsaydınız. Fakat hayvan olmak için masum olmak gerekir.
Reklam
Hangisi daha akılcıdır, kendisinden beklenen iş tamamlandığında makineyi durdurmak mı, - yoksa onu çalıştırmak mı kendiliğinden duruncaya kadar, yani bozuluncaya kadar. Sonuncusu, işletme sermayesinin israfı, makineyi kullananların gücünün ve dikkatinin istismarı değil midir? Başka bir yerde çok işe yarayabilecek bir şey, burada çöpe atılmış olmayacak mıdır? Makinelerin birçoğu böyle yararsız bir biçimde işletilip kullanıldıkça, onlara karşı da bir tür hor görme yaygınlaşmayacak mıdır? - Gönülsüz (doğal) ve gönüllü (akılcı) ölümden söz ediyorum. Doğal ölüm her türlü akıldan bağımsız, aslında a k ı l c ı o l m a y a n ölümdür: kabuğun değersiz maddesi belirler çekirdeğin daha ne kadar yaşayacağını ya da yaşamayacağını; yani bu ölümde, bir ayağı çukurda, genellikle hasta ve ahmak gardiyandır karar veren seçkin tutsağın ne zaman öleceğine. Doğal ölüm, doğanın intiharıdır, yani akıllı varlığın, akıllı olmayan ve kendisine bağlanmış varlık tarafından yok edilmesidir. Ancak dinsel bir ışık altında durum tam tersi gibi görülebilir: çünkü hakçası, yüce akıl (tanrı) verir, alçak aklın itaat etmesi gereken emri. Dinsel düşünüş tarzı dışında, doğal ölüm yüceltilmeye değmez. - Ölümün bilgelikle düzenlenmesi ve uygulanması, geleceğin şimdi tamamen akıl almaz ve ahlakdışı gibi gelen ahlakına aittir; onun tan kızıllığına bakabilmek, tanımlanamaz bir mutluluk olmalıdır.
Sayfa 96
Yıllar yılı renklerini, kokularını, tınılarını değişik bileşimlerde denediğim sözcükler. Otuzların Kadını'yla onun özgünlük alanında bire bir karşı karşıya gelemeyecek kadar aşınmışlar artık. Gerçek bir kişilikten çok, bir yazarın iç dünyasını yansıtmaya yatkınlar. Üstelik kurmacada elimin altında bulmaya alıştığım yöntem­ler, yordamlar da kayıp gitmiş; çünkü Otuzların Kadını, kur­gulanmayı değil, anlatılmayı bekliyor.
Derenin eğimli kenarına geldi. Daha önce hiç su görmemişti. SUYUN ÜZERİ AYAK BASILACAK KADAR SAĞLAM GÖRÜNÜYORDU. Yüzey düzdü. Cesaretle adımını bastı ve korku dolu çığlıklarla birlikte dibe , bilinmeyenin kucağına çöktü. Soğuktu. Soluğu kesilince hızlı hızlı nefes almaya çalıştı. Bu kez her zamanki gibi hava değil su dolu ciğerlerine. Hissettiği boğulma duygusu, ölümün kavrayışı gibiydi. Ölüm ne demektir, gösterdi yavruya. Bilincinde ölüme dair bir bilgi yoktu ama Vahşi Hayatın bütün hayvanları gibi ölüm içgüdüsüne sahipti. Ona göre canını en çok yakan şeydi bu. Bilinmeyenin özü, onun bütün korku ve dehşetlerinin toplamıydı; başına gelebilecek en düşünülmeyecek şey, felaketlerin en büyüğü, hakkında hiçbir şey bilmediği ve sayesinde her şeyden korktuğuydu.
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.