“Bu yeni hayatımda Füsun’u her zaman düşünüyordum. Ama Füsun’u düşünmek, gelecekle, eskiden olduğu içimdeki istekle ilgili bir şey değildi; Füsun yavaş yavaş artık geçmişle ve hatıralarla ilgili bir hayal oluyordu. Bu çok üzücüydü ve artık onun için acı çekmek, onu istemek anlamına değil, kendime acımak anlamına geliyordu. Müze fikrine de; düşünmek ile hatırlamak, kaybetme acısı ile kaybetmenin anlamı arasındaki bu noktalarda vardım.”
Nietzsche'nin düşüncesiyle genel anlamda karşılaşabilmek için, onu önce bulmak zorundayız. * Ancak onu bulmada başarılı olduğumuz takdirde, bu düşüncenin düşündüğü şeyi tekrar kaybetmeyi deneyebiliriz. Bu, kaybetmek, bulmaktan çok daha zor bir şeydir.*
Sayfa 35
Reklam
Bu, Nietzsche'nin düşüncesinin,kendisine her an yeniden dönebileceğimiz, işaret ve resimlerden oluşan bir oyun olduğu anlamına gelmiyor elbette. O'nun düşüncesinin düşündüğü şey, öylesine açık ki, bir şey ancak bu kadar zahir olabilir. Fakat zahir olan,çok gözlü, iç içe geçmiş odalardan oluşan bir mekanda bulunuyor. Bunun sebebi, Bah düşüncesinin bütün motiflerinin, dönüşmüş olmak şartıyla oldukça hünerli bir biçimde Nietzsche'nin düşüncesinde toplanmasıdır.
Sayfa 35
Anne, eve gelmek istemeyen erkek çocuğuna şöyle sesleniyor: -"Bekle, sana itaat etmenin ne demek olduğunu öğreteceğim". Anne burada oğluna, itaatkar olmaya dair bir tanımlama yapma sözü mü veriyor? Hayır. Acaba ona ibret dersi vermek istiyor olabilir mi? Eğer o kadın hakiki bir anne ise, bu da değil. O daha çok oğluna itaat etmeyi anlatacaktır. Veya en iyisi, bunun tersini yapacaktır: oğlunun bizzat kendisinin itaat anlayışına ulaşmasını sağlayacaktır. Anne çocuğu ne kadar ender azarlarsa, bir o kadar sürekli ve tesirli bir muvaffakiyet kazanmaktadır. Anne oğlunun, söz dinleme anlayışına ulaşmasını ne kadar doğrudan temin ederse, bir o kadar kolay başarı elde eder. Böylece çocuk öncelikle, zoraki söz dinlemek zorunda kalmak yerine, bilakis dinlemeyi istemekten vazgeçemez hale gelir. Niçin vazgeçemez? Çünkü o artık, özünün ait olduğu şeye tabi olmuştur. Bu yüzden öğrenmek asla azarlama yoluyla husule getirilemez. Fakat yine de birinin, öğretirken ara sıra sesini yükseltmesi gerekir. Hatta o, düşünmenin öğrenilmesini sağlamak gibi sükunet isteyen bir şey hakkında olsa bile, çığlık üstüne çığlık atmak zorunda kalabilir.
Sayfa 31
- Dünya benim tasavvurumdur- cümlesi, Öklid'in aksiyomlarına benzer bir şeydir. Bu, onu anlayan herkesin, hakikat olarak tanıması gereken bir cümledir; her ne kadar bu, herkesin ilk işittiğinde anlayabileceği bir cümle değilse de. Bu cümleyi şuura taşımış ve ideal ve gerçek olan, yani kafamızın içindeki ve dışındaki dünya arasındaki nispet sorusunu ona bağlamış olmak, ahlaki özgülüğe ilişkin problemin yanında, aynı zamanda son dönemlerde ortaya çıkmış olan felsefenin diğerlerinden farkını ortaya koyan karakterini belirlemektir. Zira, binlerce yıl boyunca gösterilen basit nesnellik çerçevesinde felsefe yapma çabasından sonra ilk defa, bir çok şeyin yanında,dünyayı esasen neyin ilkin ve daha sonra böyle esrarengiz ve şüpheli kıldığı, ne kadar muazzam ve masif olsa da, varlığının sadece incecik tek bir ipe asılı durduğu keşfedildi:* İşte bu, kendisinde dünyanın varlığını sürdürdüğü her zamanki şuurdur.*
Sayfa 26
Spengler'in "Batı'nın Çöküşü" önermesinin yeniden ve daha çok tasdik edilmesinin sebebi,birçok zahiri saiklerin yanında, Spengler'in cümlesinin yalnızca menfi, fakat Nietzsche'nin 'Çöl büyüyor' sözünün doğru bir çıkarsaması olmasıdır. Nietzsche'nin bu ifadesinin, düşünülmüş bir söz olduğunu vurgulamıştık. O, hakiki bir sözdür
Sayfa 24
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.