Hıristiyanlık aşkın görünüşteki olumsallığında, o olumsallığa indirgenemeyecek bir öğe olduğunu çok iyi kavramıştır. Ama o öğeyi hemen aşkınlığa yansıtmıştır, sorun da budur. Ben de o evrensel öğenin aşkta bulunduğunu kabul ediyorum, ama içkin olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki, Hıristiyanlık bir şekilde o öğeyi alıp yükseltmiş, aşkın bir güce oturtmuştur. Kısmen de olsa daha Platon'da bile, İyi düşüncesi içinde yer alan bir harekettir bu. Şimdi bizim yapmamız gereken, aşkın gücünün bu ilk ve parlak kullanımını yeryüzüne taşımaktır. Demek istediğim, aslında aşkta evrensel bir güç olduğunu, ama bunun sadece farka ilişkin olumlu, destekleyici ve yaratıcı bir deneyim yaşama olasılığı olduğunu göstermeliyiz. Öteki'dir burada söz konusu olan, ama aşkınlığın "Bambaşkası", "Büyük Başkası" olmadan. Sonuçta, aşk değildir dinlerin söz ettiği. Çünkü yalnızca ondaki yoğunluk kaynağıyla, bir tek aşkın yaratabildiği öznel durumla ilgilenirler, bundaki amaç da o yoğunluğu inanca ve Kilise'ye yöneltmek, o öznel durumu Tanrı'nın egemenliği yararına düzenlemektir. Bunun sonucunda, burada benim övdüğüm, bir dünyanın farklılaşmış doğuşunun yeryüzündeki yaratımı, nokta nokta koparılıp alınan mutluluk olan mücadeleci aşkın yerine Hıristiyanlık edilgin, sofuca, ezik bir sevgi koyar. Diz çökmüş bir aşk benim için aşk değildir, her ne kadar bazen aşkta sevdiğimiz kişiye kendimizi bütünüyle bırakmak istesek de.