O sırada küçüktüm ama, tramvaylarda erkeklerin oturdukları bölümü kadınların oturdukları bölüm den ayıran perdeyi çok iyi anımsıyorum. Mustafa Kemal, o per deyi de, kadınları toplum yaşamından dışlayan, karanlık köşelere kapatan bütün perdeleri de yırttı o güzel elleriyle. Kadınların her açıdan erkeklerle eşit olduklarını savundu. İşte bu yüz dendir ki, Cumhuriyet ilan edildiğinde yedi sekiz yaşında olan, onun yaptığı devrimleri kendi gözleriyle gören bir kadının Mustafa Kemal'den yana olmamasının yolu yoktur.
Sayfa 158Kitabı okudu
11. Bölüm
"Daha iyi... Onu görmekten korkuyorum. Çünkü hiçbir şey sözüne itiraz edecek, hatta cevap verecek kuvveti kendimde bulamıyorum. Ne kadar çok... ve güzel konuşuyor... Ama tehlikeli... Mesela dünkü sözlerini herhalde dinlememeliydim. Birdenbire ne olduğumu anlayamadım... Sözlerini kabul ettiğim için değil, şaşırdığım için ters cevap veremedim. Halbuki susmasını söyleyebilirdim. O zaman da kızar ve bırakıp giderdi... Öyle ya... Onda öyle bir hal var... İnsana azıcık darılsa hemen yayından kaçacak gibi bir hal... Ben bunu da istemem. Yanımda yürüyen birisi ne diye bana darılıp kaçsın... Hem fena bir şey söylemedi ki... Daha fena da ne söyleyebilirdi... Beni sevdiğini söyledi... "
Sayfa 84 - 85Kitabı okudu
Reklam
10. Bölüm
“Size fena şeyler söyleyebilir miyim?.. Sizi sevdiğimi, deli gibi, ölecek gibi sevdiğimi söylemek fena bir şey mi? Şaşırmayın... İhtimal kulaklarınız böyle sözlere alışık değil... Fakat yalnız kulaklarınız... Kendinize itiraf etmeseniz bile, ruhunuzun bu sözlerime yabancı olmadığını tasdik edeceksiniz... Bakın, bağırmıyorsunuz... Yanımdan
Sayfa 80 - 81 - 82Kitabı okudu
Uzun yazı ama İLGİNÇ bir olay
“Eski ve kapanmış bir çocuk kaçırma dosyası yeniden açılmış ve önüme gelmişti” diye devam ediyor hâkim bey. “O davadan yaklaşık dokuz yıl önce, İzmir’de ticaretle uğraşan, otuzlu yaşlarında Serdar Yolaçan’la eşi yirmi dokuz yaşındaki Sibel Yolaçan’m iki çocuğundan biri olan Ebru kaçırılmıştı. Kaçırılma olayı da şöyle olmuş: Bir haziran günü Sibel,
Bu bölüm beni çok güldürdü :)
. - Ve fakat Nietzsche'nin müzikten anladığıyla, bize burda müzik diye dayatılan farklı şeyler . O zamanlar müziksel kirlilik diye bir şey yoktu. - Ne zamanlar ağbi? - Wagner'in en baba zamanı! - Anlıyorum ağbi. - Hiç anlamadığın şeylere , "anlıyorum" diye yanıt vererek sinirimi bozma çakarım tokadı! diyerek gerginleşti osuruğunu kimseye koklatmayıp kendi içinde gezdiren adam. - Hayır, afedersiniz ağbi, ben size ayıp olmasın diye, anlıyorum, dedim. Aslında anlattığınızdan hiçbir şey anlamıyorum. - Güzel... Nietzsche , diyorum "müziksiz yaşantı bir yanlışlıktır" derken, sanırım Vivaldi'den , Ravel'den, Wagner'den söz ediyordu. - Mutlaka ağbi... diye bayılacak gibi gayet nihilist iç geçirdi garson. - Gayet tabii, canım dallama kardeşim, çünkü Nietzsche, Sibel Can'ı, Tarkan'ı, İbrahim Tatlıses'i, Madonna'yı ve Maradona'yı tanıyamadan öldü. - Allah rahmet eylesin! Kısmetsiz adammış! dedi, canım dallama kardeşim garson. .
Bölüm 1; Beklenmedik Bir Parti
'Çok güzel!' dedi Gandalf. 'Ne yazık ki bu sabah dumandan halkalar üflemeye vaktim yok. Düzenlediğim serüvene katılacak birisini arıyorum. Böyle birini bulmak da epey zor.' 'Bence de öyle - hele bu bölgede! Bizler sıradan, sakin insanlarız. Bense serüvenden hiç hoşlanmam. Rahatsız edici, kayıtsız, berbat şeylerdir, üstelik yemeğe geç kalmamıza
Sayfa 14 - Altıkırkbeş Yayın 36/2 Nerdeyse Bütün Eserleri-1 J. R. R. Tolkien / The Hobbit, 1937 Türkçesi: Esra Uzun 1. Baskı Temmuz 1996(Mitos Yayıncılık) 2. Baskı: Ekim 1997
Reklam
387 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.