Elimizin altında tüm dünya var artık… Birkaç tuşla ulaşmamızın çok zor olduğu insanlara bile içimizdekileri dökebilmek gibi saçma bir lüksümüz bile var. Oturduğumuz yerden kendi içimizde biriktirdiğimiz her şeyi ardına gizlendiğimiz takma isimlerle istediğimiz herkese dökebiliyoruz. İçimizdeki çöpleri başkasının hayatının tam ortasına bırakabiliyoruz.
İnsanların görünüşüne, giydiğine, sevdiğine, mesleğine, hayatı yaşama biçimine dair fikirlerimizi, hiçbir mahremiyet ve saygı kaygımız olmadan, bir ekran önünde sessiz kalarak, ya da onbeş dakikalık bir ünlü olma umuduyla kameralar karşısında doğmuşuz gibi, özgüvenle haykırıyoruz. Fonda mutlaka güzel bir şarkı çalıyor, bizler de o müziğin eşliğinde başkalarını yargılıyoruz...
Bu işe nasıl başladığımı anlatayım. Son telgrafı da çekmiştim o gün Tülsü'ye, hiç param kalmamıştı. O yana bu yana dolaşıp dururken Kültür Sarayı Alanı'na geldim. Gördünüz mü bilmem, çok eğlenceli bir yer. Orada herkes kendi hünerini, zenaatini, marifetini gösteriyor. Kimisi köpek cambazlığı yapıyor, üç dört küçük köpeğe akıl almayacak
"Yoldaşlar, artık dün gece gördüğüm düşten söz edebilirim. Tam olarak anlatmam mümkün değil, ama İnsan ortadan kalktıktan sonra yeryüzünün nasıl bir yer olacağını gördüm diyebilirim. Çoktandır unutmuş olduğum bir şeyi anımsadım. Yıllar önce, ben küçük bir domuzken, annem ve öteki dişi domuzlar, yalnızca ezgisini ve ilk üç sözcüğünü bildikleri eski bir şarkı söylerlerdi. Şarkının ezgisini çocukken öğrenmiştim, ama nicedir aklımdan çıkmıştı. Dün gece düşümde geri geldi şarkının ezgisi. Dahası, şarkının sözlerini de anımsadım. Hiç kuşkum yok, hayvanların çok eski çağlarda söyledikleri, kuşaklardır unutulmuş olan şarkının sözleriydi bunlar. Şimdi, yoldaşlar, size bu şarkıyı söyleyeceğim. Yaşlıyım, sesim kısık, ama ezgisini öğrettiğim zaman siz şarkıyı çok daha güzel söyleyebilirsiniz. Şarkının adı, İngiltere'nin Hayvanları."
Şarkı ikinci Dünya Savaşı’nda ki ölüm kamplarından esinlenmiş
Leonard COHEN ölüm kamplarına dair kitapları okurken bazı mahkumların yaylı Sazlar caldigini öğreniyor ve çok etkileniyor
Yani bir tarafta ölüm diğer tarafta hayat
Düşünsenize yan ranzadaki mahkum arkadaşınız öldürülüyor ertesi gün bu belki de sen olacaksın ama hayata dair en güzel şeylerden birini yapıyorsun müzik
dance me to your beauty with a burning violin dizisi böyle çıkıyor
Yanan bir kemanın sesi eşliğinde çünkü insanlar krematoryumlarda yakılıyormuş
Kohen tükenişi anlatırken de aşık olduğumuz kişiye teslim olurken de aynı dili kullandıgımızı düşünmüş ve ortaya o harika eser çıkmış
Korkuya rağmen dans et benimle kendimi güvende hissedene dek
Bir zeytin dalıymışım gibi gibi tut beni ve yuvama götüren güvercin ol
Aşkın gidebileceği yer neresi ise oraya kadar dans et
Düğünümüze kadar dans et yeniden ve yeniden
Şefkatle dans et uzun uzun dans et
Aşkımızın altında sadece ikimiz varız aşkımızın üstünde de
O yüzden aşkın gidebileceği yer neresiyse oraya kadar dans et benimle
Müslüman olduğumda Allah’tan sadece kendisini hoşnut etmeyen şeylerden uzaklaşmama yardım etmesini değil, aynı zamanda beni İslâm’dan uzaklaştıracak veya kalbimi karartacak bir hayatı özlememe neden olabilecek hatıraları da zihnimden uzaklaştırmasını diledim. Elbette ailemle ve arkadaşlarımla güzel anlarını hatırlamak istiyordum ama işlediğim
Kendinizi moralsiz hissettiğinizde, bunu çabucak değiştirebileceğinizi biliyor musunuz? Güzel bir müzik çalarak ya da şarkı söyleyerek ruh halinizi değiştirebilirsiniz. Güzel şeyler düşünmek de işe yarar. Bir bebeği ya da çok sevdiğiniz birini düşünün ve bu düşüncede kalın. Bu düşünceyi zihninizde tutarak, ondan başka hiçbir şeyin size ulaşmasına izin vermeyin; kesinlikle kendinizi iyi hissedeceksiniz. Bunu size garanti ediyorum.
Gerekli durumlarda kullanmak üzere "Sır"rın İpuçları adını vereceğiniz bir liste yapın. "Sır"rın İpuçları" derken, bir çırpıda duygularınızı değiştirebilecek şeylerden bahsediyorum. Bunlar; güzel anılar, gelecekle ilgili olaylar, eğlenceli anlar, doğa, sevdiğiniz bir kişi, en beğendiğiniz müzik gibi unsurlar olabilir.
Hayatı Allah'sız hale getiren, Allah'ı kale almayan gidişat varlığını en güçlü biçimiyle önce dilde gösterdi; sonra da sanatta. Yakın zaman öncesine kadar keyifle dinlenen şarkılar, türküler bir şekilde de olsa Allah'tan bahsederdi ama artık öyle değil. Eskiden şairler Ölüm Allah'ın emri, ayrılık olmasaydı; Mevlam gör diyerek
"Eğer aşık olup olmadığınız konusunda içinizde bir şüphe varsa tek bir şeyden emin olabilirsiniz. Aşık değilsiniz." demişti adam. "Çünkü aşk sorgulatmaz. Sadece çarpar. Öyle bir çarpar ki seni yere serer. Sen de yere serilmişken sana çarpan şeye değil de o an hissettiğin mutluluğa odaklanırsın. Uzandığın yerden tependeki gökyüzüne anlamsız bir gülümseme ile bakarsın. Bir anda beyninin içinde çok güzel bir şarkı çalmaya başlar. İşte o an anlarsın ki hayatının en büyük eksikliği bu şarkıymış."
Sonrasında bana anlatınca öğrendim: Kuşların ötüşünün tamamen ışıktan kaynaklandığını hayal eder, sıcaklığın yanaklarını ve ellerini okşadığını hissedermiş. Bunun üzerine kafa yormamış bile. Nasıl su ateşin yanında kaynamaya koyuluyorsa ona göre sıcak havanın şakıması da gayet doğalmış. İşin aslı, onunla ilgilenmeye başladığım güne kadar hiçbir
İçimize eski, çok eski bir şarkı doğuyor. Eski günlerin, eski giysilerin, çıkılamayan yolculukların, dilendiğince yaşanamayan yemeklerin, gecelerin çağrısıdır sanki bu.
-çok saçma bir dilek olacak galiba
Dedi eren
- bize şarkı açar mısınız?
Şarkı düşündüğü sırada
- fısıltı
Dedi Uraz tabi sizde isterseniz...
( Şarkı çok güzel dinlemenizi tavsiye ederim )
Türk dilleri içinde en önce yayılan Oğuz şubesi, Tataristan ve Türkistan'ı bir zaman Bahr-ı Şarkî'den Macaristan'a kadar kavrayıp hâlâ «Guz» dili denir. Onun yenisi olan Türkmen dili İran ve Suriye'yi kaplayıp Anadoluya inmiş, zamanla lehçe-i Osmanîyi meydana getirmiştir. Eski şubelerden Kıpçak dili Hîyve'den Siber ve Kırgız ve Kuman ve Bulgar gibi Kazan çevresini istilâ etmiştir. Ve Uygur dili Çin taraflarından Kaşgar'a doğru yayılıp ondan 700 tarihlerinde Cengizyân kavimleri Türk ve İslâm dairesine girdiklerinde Çağatay dili doğup 800 yıllarında çok yayılmıştır. Bugün Uygur ve Kıpçak ve Çağatay dili doğup 800 yıllarında çok yayılmıştır. Bugün Uygur ve Kıpçak ve Çağatay kitapları Mahbubü'l Kulûb gibi güzel eserler ve özellikle 600'den 800'e kadar meydana gelen Selçuklu Türkmenleri ve Osmanlı kitapları bolca basılıp bunların incelenmesi ile dilimizin şubelerinin ayrılıkları anlaşılmıştır. Himmet-ür-ricâl, takla'-ül-cibâl! -Becerikli insanların himmeti, dağları yerinden söker-.