Çocuklarımız okul bahçesinden çıkıyorlar. Çocuklarımız çocuk olmaktan çıkıyorlar. Çocuklarımız gülümsemekten, çocuklarımız onları kimsenin umursamadığını anladıkları andan itibaren, büyük ve anlamlı hayaller kurmaktan, çocuklarımız günahsız bahar sabahlarından çıkıyor, aradıkları hayatın bu ülkede olmadığını anlamış olarak çemberimizden çıkıyor, çocuklarımız düşlerinden çıkıyor ve şehrin gürültüsü içerisinde iyi bir maaş, güzel bir araba, kaloriferli bir daire sahibi olmak üzere sinemalardan, kitapçılardan, spor salonlarından çıkıyor, uzaklara gidiyor, orada yaşıyorlar. Okuldayken resmim çok güzeldi, diyenlerine rastlıyorum yıllar sonra. Tiyatroya kabiliyetliydim ama... diyenlerine. Şiir yarışmalarından birinde üçüncü olmuştum ben... diyorlarken duyuyorum onları. Aynı kasiyerin sırasında oluyoruz çünkü. Aynı maç kuyruğunda. Aynı internet kafede. Aynı belediye gişesinde.
İçlerinden biri dönüp de bana, "Neden?" diye sormuyor. Şişman ve sessiziz, neden? İdealsiz ve sahipsiziz, neden? İştahlı ve iddiasızız, neden? Heyecansızız neden? Yaşamımız kuru ve boş, neden?
Bir sorsalar söyleyeceğim, diyeceğim ki onlara: Yaşamın kendisi burada değil. Bu bir yutturmaca! Bu bir oyalamaca! Bu bir kandırmaca! Bu bir savmaca! Bu bir bıktırmaca!
Yaşama benzeyen bir şeyler var. Ama dokunduğunuz şey yaşam değil. Ne yenilgiler yenilgilere benziyor, ne başarılar başarılara... Düşlerinizi unutmak mı istiyorsunuz: Haydi sınıflara!