Bir alaturka radyo kanalı aramıştım, tam da kalın mekanik ruhuma, telâşıma, ivecenliğime uygun bir şarkı söylüyordu yeniyetme, düz, hafif içten pazarlıklı bir ses. "Bendim geçen ey sevgili, sandalla denizden" diye, aşina sözleri olan. Birden bir gülme tutturmuştum kendi kendime.
Düşünemiyordum, bu sevgili nerede, bu adam niye sandala binmiş de böyle işi gücü sermiş, aheste, zahmetli bir uğraşa bulaşmış.
Belli ki kıyıda evi olan ve kendisinden belki haberi bile olmayan sevgilisinin evinin önünden geçti. Peki, "sevgili" onu gördü mü, görüp, ah mı çekti. Merak etmiştim, kentin kıyı mahallelerinden, varoşlardan geçiyordum, daha hakiki, durmuş oturmuş kente ulaşmaya çok vardı, bir kamyonetin arkasına yanaşmış, durmuştum, telefonda şarkının sözlerine bakmıştım. Şiiri bütün olarak okuyunca, daha anlamlı bir öykü gibi görünmüştü. Belli ki gece âlem yapmışlar ve adamı çağırmamışlar, o da ne yapsın üşenmemiş, sabaha karşı sandalla sahildeki evin önünden geçip, âlem yapanların kahkahalarını dinlemiş. Başımı kaldırınca, kamyonetten koliler indirip ardiye gibi yere taşıyan adamların pis pis bana baktıklarını görmüştüm. Biri sakallı, öteki ikisi kirli sakalları olan, karanlık yüzlü adamlar. Korkmuştum, hemen arabayı çalıştırıp uzaklaşmıştım. Her gün bin tane cinayet, soygun, çete, terör, gasp haberi izlemenin etkisi demiştim.