Efe’nin birdenbire karnı ağrımaya başlamıştı. Ece, Efe’ye daha önce kendisinin de karnının ağrıdığını anlattı. Annesi ona sıcak bir çorba içirmişti, hiçbir şeyi kalmamıştı. Efe de annesinden çorba istedi. Fakat karnının ağrısı çorbayla geçecek gibi değildi.Efe hastaneye gitmeyi pek istemiyordu. Hastanelerin çok ama çok hasta insanların gitmesi
Onu ilk kez gördüğümde yaşantımda çok önemli bir yer tutacağını sezmiştim. Bu tıpkı, bir filmin daha ilk karesinden bütününü kavramak, sonunu tahmin etmek gibi bir duyguydu.
Reklam
... önceleri, her şarkıda bir ad koyarsın yaşamaya. gün geçtikçe, şarkı sözlerini bile duymaz insan. biriyle karşılaşırsın, geyikleri anlatır sana, destanları. âşık geyiklerin boynuzlarından kilitlenip öldüklerini duyarsın. insan olmak, o kadar da önemli gelmez artık. mazurka yapmayı bilmez kimse bu yüzyılda. o yüzden, tek başına kalırsın. ama yine de tek başına olduğuna inanamazsın bir türlü. hep ararız yani. hep sanarız. ... hiçbir şey beklemediğini söyleyenler en çok bekleyenlerdir aslında.
Çeşitli tarikatlara mensup rahiplerin birçoğu, kimi Papa'nın kimi kralların emriyle ya da kendi özel istekleriyle misyonerlik yapmak üzere doğuya yollanıyorlardı. Bunlardan biri de Fransa Kralı'nın emriyle yola çıkan tanınmış seyyah Rubruk'tur. Lombardiyalı Dominicus Rahibi Anselmus, Johannes de Monte Corvino, Pardenonlu Odericus Marignoli, Venedikli tâcir Maffeo Polo bunlardandır. Bu sonuncusu bir seferinde yeğeni Marco Polo'yu da beraberinde götürmüştür ki, Orta Asya ve Çin'i dolaşan bu seyyah geride çok önemli bir eser bırakmıştır..
Sayfa 8 - Kronik KitapKitabı okuyor
Wilhelm Von Rubruk
Adını, 12. ve 13. yüzyıllarda sıklıkla belgelerde adı geçen ve günümüzdeki Fransa'nın kuzey kısmında Rubruk (Rubruquis, Ruysbroek) olarak bilinen yerden alır. 1210 ile 1220 arasındaki uzun zaman diliminde herhangi bir yılda doğmuş olabilir. Bu bilgilerden seyahatini olgun bir yaşta yaptığına hükmedilebilir. Uzun bir boya ve dış görünüm itibarıyla etkileyici bir yapıya sahip olmalıdır, zira kendisi ağırlığı dolayısıyla gayet kuvvetli bir ata ihtiyacı olduğunu belirtiyor. Kral Ludwig'in Sertak Han'a yazdığı, Türkçe ve Arapçaya tercüme edilen mektubunu 1252'de İstanbul'da aldı. 7 Mayıs 1253'te maiyetiyle birlikte denize açıldı. 27 Aralık 1254'te keşişler Möngke Han'ın devasa ordugahına, o zamanın en güçlü imparatorluğunun başkentine ulaştılar. Kafkasya'nın güney eteğinden, Nahcivan, Erzurum, Konya üzerinden, 17 Haziran 1255'te Kıbrıs-Lefkoşa'ya geldi. Belgelerde gördüğümüz gibi, 15 Ağustos 1255'te Trablus'taki tarikatının bir bölümünde yaşıyordu. Seyahatnamesinde; gidiş yolculuğu hakkındaki bilgiler, geri dönüş yolculuğundan çok daha ayrıntılıdır. Eseri, zamanının İç Asyasını öğrenmek için doğru bir kaynaktır. Fransa'ya döndüğünde Kral IX. Louis'e sunduğu rapor tarihi coğrafyadan etnolojiye kadar uzanır. Ayrıca Kumanlar, Kırım'daki bakiye Got kabileleri, Tuna Bulgarları hakkında çağdaşlarıyla aynı bilgileri paylaşmaktadır. Özellikle dikkatlice Asya'nın Hıristiyan kısımlarıyla ama Lamalar ve Budistlerle de meşgul olmuştur. Bizzat filoloji bile kendisine önemli açıklamalar için müteşekkirdir..
Sayfa 4 - Kronik KitapKitabı okuyor
En uzun alıntım olabilir ama her kelimesiyle bir şaheser.
Kendi başımızayız. Bu da insana kendini ya yalnız ya da güçlü hissettirir. Doğduğunda ya şanslısındır ya da değilsindir. Bu bir piyangodur. Ya işin zordur ya da her şey çok kolaydır. Ama sonrasında her şey sana bağlıdır. Bir paket sigara içersem ya da bir kutu biftek aşırırsam umursayacak kimse yok. Tek başımayım ve neyin doğru, neyin yanlış olduğunu biliyorum. Bu kasabada kimse bana iş vermez, dolayısıyla elimden geldiğince işleri yoluna koymak zorundayım. Konuşup yürümeye başladığın anda, kendi şansını da yaratmaya başlıyorsun. Gökyüzünde bunu yapmama yardım edecek bir ruha da ihtiyacım yok. Kendim yapabilirim. Ama zaten Tanrı da bence gerçekte bu Charlie. İçimde, diğer her şeyden daha güçlü ve dayanıklı olan şey. Dua etmek de ona güvenmek, ona inanmak, kendimden dayanıklı olmayı istemek anlamına geliyor. Ve yapabileceğin tek şey de bu. Kuleler, gemiler, tufanlarla ilgili hikayelere veya günahlarla ilgili kurallara ihtiyacım yok. Hepsi içindeki o yere ulaşmak için fazlasıyla karmaşık yollar ve bence dürüstçe değil. Kendimi başka birisinin dinlediğine veya umursadığına inandırmaya ihtiyacım yok, çünkü fark etmez. Önemli olan benim. Ve ben iyi olacağımı biliyorum. Çünkü iyi bir kalbim var.
Sayfa 228Kitabı okudu
Reklam
Kuramsal ve pratik bilgilenmenin yanında herhangi bir sanatta ustalaşmak için gerekli olan üçüncü bir unsur daha vardır. Bu, kişinin o sanatta ustalaşmayı en önemli işi olarak kabul etmesi, dünyada ondan daha çok önemsediği hiçbir şeyin bulunmamasıdır.
Necâti Bey'in dükkânı, Nureddin Efendi'nin karşısındaydı. İçi, silme eski yazı kitap dolu bu dükkânda, eski yazı kitaplar için istediği fiyatlar cidden komikti. Bir gün, ondan Hammer'in eski yazı Devlet-i Osmaniye Tarihi'nin ilk sekiz cildini aldım. İstediği fiyatın düşüklüğü karşısında, cidden 'alay mı ediyor?' diye düşündüm. Ama bu, onun gerçek tavrı idi. Necâti Bey'i anlatacak söz bulamıyorum. Ufkumuzdan ani bir ölümle çekilmesi ile dilhûn olduğumu söylemeliyim. Hayreddin Karaman'ın anılarında Necati Alpas: "...İnsaflı, merhametli, ucuzcu, vefâkâr bir insandı. Bana yarayacağını sandığı bir kitap gelirse onu bir süre saklar, ben uğrayınca gösterir, almazsam vitrine koyardı.” Dursun Gürlek'i zikrediyorum: "...Necati Bey için para o kadar önemli değildi. Kitaptan anlayan müşteriyi, o da gözünden anlar[dı]; çok ucuza hayli kitap aldığım Necâti Bey'in bu asil hareketine defâlarca şâhit oldum.”
Mustafa Kemal Paşa, Sina Cephesi'nin sorumluluğunu tek başına alabilseydi, acaba Ortadoğu'nun alacağı şekil farklı olur muydu? Mustafa Kemal, daha sonraki yıllarda, 7. Ordu Komutanlığı'ndan istifa ederek ayrılmasını şöyle değerlendirmiştir: "General Falkenhayn'ın askerlik ve iç siyasetimiz açısından takip ettiği usul ve hareket aramızda önemli bir tartışmaya sebep oldu. Bu durum nihayet daha büyük makamlara yansıdı. Çok önem verdiğim görüşlerime iltifat edilmediğini görünce, sessiz kalamadım. Her türlü sonucu evvelden kabul ederek, usul ve görenek dışı, denilebilir ki, biraz isyankâr bir şekilde, kendi kendimi ordu komutanlığından af ve hatta vekilimi de bizzat tayin ederek vazifeme son verdim ve bu emrivakiyi büyük makamlara bildirdim… Bu istifamın belki bütün millete anlatmak istediğim hakiki manasını gözden kaçırmak ve komutanlıktan alelade bir sebeple çekilmiş olduğumu yaymak için, beni merkezi Diyarbekir'de bulunan eski orduma, 2. Ordu Komutanlığı'na tayin ettiler. Bazı mazeretler göstererek onu da reddettim. Anlatmak istediğim feci vaziyeti basit işlerdenmiş gibi gördüklerini gösterir şekilde bir ay müddetle izinli olduğumu bildirdiler."
Sayfa 113 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Mustafa Kemal Paşa 20 Eylül 1917 tarihli rapora ek yapma ihtiyacını duyunca, hazırladığı ek raporu da 24 Eylül'de Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya gönderdi. Ek raporda öne çıkan noktalar ise şöyleydi: "Sina Cephesi'nde toplam 43 bin kişilik bir kuvvetimiz vardır. İngilizlerin ise toplam gücü 70 bin civarındadır. Bu kuvvetle Filistin'in adım adım savunulmasından başka bir karar yoktur. Sina Cephesi'ne bir grup ve iki ordu karargâhı sığmaz. Ancak bu durum taarruz için geçerli olabilir. Savunmada düşmanı çok zayiata mecbur edecek tarzda hazırlık yapmaya acil lüzum vardır. Şimdiye kadar bulunduğum vaziyetler sebebi ile kimse bu konuda benim kadar tecrübe geçirmiş değildir. Sina Cephesi'ne benim komuta edebilmem için tecrübe eksikliği ve yeterlilik gibi bir görüşün ileri sürülemeyeceğini siz de teslim edersiniz. General Falkenhayn mayıs ayından beri, beş önemli yaz ayını bize kaybettirmiştir. General Falkenhayn'a ne askeri ne siyasi asla güvenim yoktur. Onun emri altında ve mevcut kararlar altında vazife yapmak vatanım için asla faydalı bir hizmeti vaat etmez. Falkenhayn asla Sina Cephesi'nde vazife alamaz. Arabistan Başkomutanlığı emri altında Sina'nın savunması yalnız 7. Ordu Komutanı'na ait olur. Ya da ben 7. Ordu'nun komutasından affolunurum."
Sayfa 110 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Çok Önemli- Diyet İçecekler
Kola kutularının üzerindeki "Soğuk içiniz” yazısı lezzet için yazılmamış. Aşağıda bir arkadaşımın yolladığı Diyet Kola hakkında bir yazı var. Olay ABD'de geçiyor. Ancak bildiğiniz gibi Türkiye'de de bir çok kişi diyet kola ve içecekler içiyor. Siz de içiyorsanız okuduktan sonra fikrinizi değiştireceğinizden eminim. Lütfen bu yazıyı
“Zamanla uzun vakit geçirdiğinde onun dilini çözmeyi başlıyorsun. O vakit geldiğinde bir âna dönmek için zamanın zamanın geriye akması gerekmediğini anlıyorsun. Kimse kabullenmek istemez ama bazı yoklukların telafisi yapılır. Bu hangi anda çok olacağınla ilgili yalnızca. Çünkü önemli olan ne zaman orada olup olmadığın değil, şimdi nerede olacağındır. Şimdi nerede çok olacağın…”
Sayfa 22
Esas olarak bölgenin ve İslam dünyasının tarihe geri dönüşü olarak görülmesi gereken Arap Baharı da bölgenin özne olma yolunda attığı temel bir adım olarak okunmalıdır. Ortadoğu bu şekilde tarihteki yerini yeniden konumlandırırken bölge dışındaki devletlerle geliştirilecek ilişki biçimleri kadar bölge devletlerinin kendi aralarındaki ilişkilerinin içeriği ve yöntemi de çok daha önemli hale gelmektedir. Bu durum bölgenin iki çok önemli gücü olan İran ve Türkiye arasındaki ilişkiyi de eskisinden daha önemli hale getirmektedir. Bir yandan Türkiye’nin başlarda arabuluculuklarla bölgede etkinleşme çabasını son dönemlerde inisiyatif alan taraf noktasına taşımış olması, diğer yandan da İran’ın İslam devriminden bugüne bölgede etkin olma çabalarının, İran ile Türkiye’yi rakip komşular haline getirmesi muhtemel görünmektedir. Öte taraftan iki ülkenin Suriye örneğinde olduğu gibi karşıt politikalar izlemesi, söz konusu rekabeti gerginliğe ve belki de daha ötesine taşımaya namzet bir durum olarak karşımıza çıkarmaktadır.
Sayfa 11 - ÖnsözKitabı okuyor
“Ama hepsinden beteri, bütün anılardan, eşyalardan ve kitaplardan daha çekilmez olanı insanlardır. Çeşit çeşittiler: Olmadık vakitlerde, en istenmedik zamanlarda kapılardan bacalardan girerler; iğrenç dedikodular, beş para etmez söylentiler taşırlardı. İyilik etmek isterlerken yalnızca insanın huzurunu kaçırırlardı. Sevgileri, rahatlatıcı olmaktan çok boğucuydu. Bir düşünceleri olduğunu kanıtlamak için konuşurlardı. İlginç bir kişi olduklarına sizi inandırabilmek için hikâyeler anlatırlardı. Sizi sevdiklerini göstermek için huzurunuzu kaçırırlardı. Bunlar da önemli değildi belki ama kendisi olmak için can atan, yalnızca kendi düşünceleri ile baş başa kalmak isteyen Şehzade, bu budalaların, bu gereksiz, tutkusuz, sıradan dedikoducuların her ziyaretinden sonra, uzun bir süre kendisi olamadığını hissederdi. Şehzade Osman Celâlettin Efendi bir insanın kendisi olmasını en büyük engelin çevresindeki öteki insanlar olduğunu düşünürdü.”
Sayfa 385 - YKYKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.