kitap birkaç kısa hikayeden oluşuyor, birçok anektodu beğendim ama kitaba ismini veren hikaye üzerine bir iki şey söyleyeceğim sadece.
bu hikaye iki arkadaşın ıhlamur ağaçları altında yürürkenki konuşmalarını içeriyor. bu iki karakterden birinin hayata bakış açısı diğerinden çok daha pozitif (edwin). diğeri ise daha karamsar düşüncelere sahip (wollmar). wollmar hem kendi üzgün düşünceleriyle kendini üzüyor hem de edwin'in neşeli düşüncelerini sürekli kötülüyor.
wollmar mutluluğu bir adaya, insanları da bu adaya ulaşmaya çalışan gemicilere benzetiyor. ve bu adaya ulaşanların çok az olduğunu ulaşanların ise karaya baygın çıktıklarını, dolayısıyla mutluluğun erişilemez bir kavram olduğunu savunuyor. edwin ise aynı bağlam üzerinde mutluluğun o adaya ayak basmak değil, adaya gidiş yolundaki süreç olduğunu söylüyor.
ayrılma vakitleri geldiğinde ise söyledikleri cümlelerden düşüncelerinin (ya da ıhlamurlar altındaki düşüncelerinin) nedenini anlıyoruz.
"edwin:
(...) wollmar! işte bu ıhlamur ağacının altında ilk kez sevgilim julıette beni öptü.
wollmar:
genç adam! ben de bu ıhlamur ağacının altında sevgili laura'mı kaybettim."