Lise yıllarımda okuyup tarzına, akışına, satır aralarındaki sanatsal ve genel bilgilerine hayran olduğum bir yazar olduğu için konusuna bile bakmadan aldığım bir kitaptı. Belki büyüdüğüm için, belki en iyi kitabı olmadığı için, belki de benim kutsal gördüğüm şeylere çok sataştığı için aşırı etkilendiğimi söyleyemeyeceğim. Sonunda açıklanan gerçeğin (gerçek hayatta da bu deney gerçekleştirilse dahi) yaratılışa dair herhangi bir şüphe oluşturduğunu düşündürmedi açıkçası. Kitabın sonunda Langdon’ın da -daha yumuşak da olsa- bundan bahsetmesi biraz şimdi oldu dedirtti. Evet kitapta bahsi geçen dine sıkı sıkıya bağlı insanlardanım ama aynı zamanda bilimsel çalışmalar yapan bir akademisyen ve bilim insanıyım. Dindar insanların bilimle alakası olamaz şeklinde kabul görmüş görüş beni yıldırıyor. Keşfedilen her bir bilgi, elde edilen her bir gelişme insanı tefekküre daha da fazla itiyor. İşte bu sebeplerle kitabı biraz kızarak okudum. Yazar bunu iddia etmiş, dinleri kötülemiş demiyorum ama (ki belirli oranda kötülemiş aslında) yine de sürekli ateistlerin mantıklı, havalı ve bilgili olduğu imalarını barındırdığı da bir gerçek. Ben de tüm bunlardan sıyrılıp tarafsız gözle bakamadığım için kitaptan 2 puan kırdım (yazar burada kahrolmuştur kırdığım puana). Fantastik dünyalar, olimpos tanrıları, canavarlar, vampirler, şeytanlar, melekler okurum, tamamen hayal ürünü der umursamam. Ama gerçek kurgularda Allah inancı kırmızı çizgimdir bu sebeple taraflı bir yorumcuyum. Tüm bu yorumlardan sonra elbetteki aklı başında bilinçli her okuyucuya tavsiye ettiğim bir kitap.