Lise yıllarında başlamıştım günlük tutmaya. Düzenli yazdığımda oldu, aylarca defteri elime almadığımda oldu, hayatımın bu günlerinin hiçbir ayrıntısını unutmamalıyım dediğim bir dönemimde gün be gün yazdığım da oldu, içimde kalanları, içime oturanları geriye dönüp okuyup dersimi unutmayayım diye yazdığım çokça mektubum da oldu. Şimdi farkediyorum yaklaşık 5,6 senedir kendime yazmıyorum hiç. Bu notu tek sayfalı günlüklerin ilk sayfasında şu bölümü okuduktan sonra yazmaya başladım:
... bakır helva tenceresinde defterlerimi yakarak, ateşi hep canlı tutarak, defter doldurmaktan ve doldurduğum defterleri yakmaktan bitkin düşünce uyuyakalarak yıllar geçti. Yıllar geçmiş. Bakır helva tenceresinde hiç ölü helvası kavurmadı babaannem. Ama ben kavurdum....
İçimi açmaktan korktuğum ve yenildiğimi sandığım birçok zaman ben de küle dönüşünü izledim defterlerimin.
Suzan Defter günlük şeklinde olduğu için ilgimi çekti. Kendine benzeyen bir damla arayan ve suya karışamayan iki yağ damlası gibi suda yüzen Ekmel Bey ve Derya Hanım'ın günlükleri... Aylar önce kitabı ilk elime aldığımda iki ayrı günlüğü sırayla gün gün okumaya çalışmıştım, bu da beni olaylardan uzaklaştırmış olmalı ki devam edememişim okumaya. Bugün önce çift sayfalı günlüğü bitirip ardından tek sayfalı günlüğü okudum. Benim için böylesi daha sürükleyici oldu.
Sevdiğini kaldırabileceğinden çok sevip, sevgisinin altında "ezen" Suzan... Abisinin zamanla kendisine körleşmesini sindiremeyen Derya... İkinizi de çok iyi tanıyorum.
Eminim sizler de tanıdık çok şey bulursunuz sayfalarda. Günümü güzelleştiren yazar Ayfer Tunç, kalemine sağlık.