Birkaç hafta önceki incelemelerden birini ekliyorum yine.
Uyarı: Bazı boşluklar kısmen mecburi kısmen kasıtlı olarak var edilmiştir. Kısa bir yöntem denemesidir.
İnsanlığın büyük geçmişinde, en başından bu yana doğayla mücadele, varlığını sürdürebilmek adına doğayı kontrol etme ve onu dönüştürme davranışı gelişmek zorunda kaldı. Zorunda kaldı
Jane Austen döneminin de ötesine geçmiş, edebiyatta kadın hareketinin liderlerinden ve benim de okumayı çok sevdiğim yazarlardan. En bilinen kitabı Gurur ve Önyargı olsa da bence bütün eserleri aynı ilgiyi hakediyor. "Leydi Susan" ise yazarın mektuplardan oluşan, mükemmel derinlikler barındıran, entrikalarla dolu bir kitabı.
Leydi Susan eşi vefat ettikten sonra yeniden evlenmeye çalışan, biraz zengin avcısı biraz da flörtöz olarak tanımlayabileceğimiz bir kadın. Öyle ki kızının bile kiminle evleneceğini kafasında tasarlayan bunun için planlar yapan biri. Cemiyet hayatında tanınıyor ama bu tanınmışlığı da pek de iyi anılmasına neden olmuyor.
Bunların hepsini mektuplarından okuyoruz ve işin bu kısmı bence çok ama çok keyifli. Buram buram dedikodu, entika ve planlarla dolu bir kitap.
Leydi Susan bana Aşk-ı Memnu'daki Firdevs hanımı hatırlattı. Bu hikaye sanki tanıdık gibi geldi bana bu yüzden. Ya da kitabı bu kadar sevmemin bir nedeni de budur belki.
Çeviri şahane, kitap akıcı ve bir anda bitiveriyor. Zaten @kanonkitap'tan bugüne kadar okuyup da beğenmediğim bir eser olmadı. Bu kitabı da sizlere gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.
Keyifli okumalar dilerim...
Leydi SusanJane Austen · Kanon Kitap · 2019853 okunma
Ne çok kitaplar yazıldı kadınlar üzerine ve hiçbir kitap bir kadını tam anlamıyla tanımlayamadı. Tanımlayamazda Çünkü kadın bu dünyaya gönderilmiş eşsiz bir cevher...
Kitaplarda Kadınların meslekleri, annelikleri, duyguları... her yönleri ile yazılmaya devam ediyor ve öyle gösteriyor ki dünya döndükçe de devam edecek.
Her ne kadar gözlemleseniz de inceleseniz de bir kadını tanımak kolay değildir. :)
On Bir Dakika kitabında; manken olmak için İsviçre'ye giden ve orada seks işçiliği yapan Maria'nın hayatından sesleniyor bizlere. Ne çok tanıdık bir hikaye değil mi?
Türk filmlerinde de sık sık izlediğimiz bir sahne.
Iki erkek arasında kalan Maria acının mı
seksin mi haz verdiğini anlamaya çalışırken özgürlüğün olmadığı bir ilişkide değil aşk, cinselligin ve saygının bile olmadığını anlaması zaman alacak gibi.
Kitap güzel akıyor, merak uyandırıcı ama aşkı cinsellikle sınırlaması bana biraz farklı geldi. Cinsellikle geçen bir aşk. Günümüze de duymuyor değiliz aslında cinsellik ortadan kalkınca aşk'ta kendini yerlerde buluyor soluyor diye.
Önemli olan ikisini dengede götürmeyi bilmek.
Bir kadının ruhunu sadece cinsellikle besleyerek bedenini elde edemessiniz. Bir kadın sevdiğine, güvendiğine, ruhunda çiçekler açtıran kişiye benliğinin kapılarını açar.
Sevgiyle ve kitaplarla kalın. Keyifli okumalar dilerim.
On Bir DakikaPaulo Coelho · Can Yayınları · 20205,3bin okunma
Öncelikle kitabı çok beğendim. Mutlaka okumanız gereken bi kitap olduğunu düşünüyorum. Kitap çok çok akıcı olmamakla birlikte sindirerek okunması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.
Hayattan , toplumsal insan ilişkilerinden,aşk gibi bir çok şeyden bahsediyor hayat dersi niteliğinde geldi bana. İnsanlar arasındaki çelişkiyi çok güzel ifade etmiş ve oldukça gerçekçi bir kitap.
Okurken size tanıdık gelen birçok şey olacağını düşünüyorum.
İçimizde şeytan yok …İçimizde aciz var… Tembellik var…İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey:hakikatleri görmekten kaçmak ihtiyadı var …Hiçbir şey üzerine düşünmeye hatta bir parçacık durmaya alışmayan gevşek beyinlerimizle bir çare irademizle hayatta dümensiz bir sandal gibi dört tarafa savruluyor ve devrildiği zaman kabahati meçhul kuvvetlerde ,insan iradesinin üstünde tesirlerde arıyoruz.
Sonu beni oldukça şaşırttı. Birçok duygu bıraktı Ömer’e hem acıdım hem kızdım. Macideye üzüldüm.
İçimizdeki ŞeytanSabahattin Ali · Yapı Kredi Yayınları · 2019182,8bin okunma
Bu kitap bana bir ülkeyi hatırlattı ama neyse...
Kadınların söz hakkının olmadığı, kocalarının sözünden çıkmadığı, şiddet gördüğü, başörtüsüz dışarı çıkamadığı, derdi olanın derdini anlatamadığı bir ülke. Ülkede sadece baştakiler zengin, devlet adamları ve yardımcıları da payını alıyor tabii. Lakin halk, yani ülkenin yüzde 90'ı fakir. Diktatör ne derse onu yapıyorlar, diktatörü çok seviyorlar çünkü diktatör sözde ülkeyi iyileştirmeye çalışıyormuş. Ama aslında ülkeyi kötüleştiren bu diktatör. Halk da bilmiyor tabiki. Sonra diktatör çıkıp az bir ekmek verince halk da diktatörümüz bizi seviyor, bizim için çalışıyor diyor.
Güzel bir kurguydu. Yazara teşekkür ederiz akıp gitti hikaye.
LAKİNNN bu kitaptaki ülke bana çok tanıdık geldi, bilmem siz de böyle düşünüyor musunuz ? :)))