Dolanan birey ama tasmalı bir köpek gibi; göz sinirinin ucunda sallanan, 1800 derecelik bir alanda ufku tarayan ama hiçbir duyu iletmeyen oyuğundan çıkarılmış bir göz gibi -cismi yanlarından kurtulmuş panoptik bir merkez, bir mutant türünden kaçan organ.
Nesneleri adlandırmak, masum bir etkinlik sayılamaz; nesneleri adlandırmak, onları kendi varlıklarının ötesine, dilin ve böylece kelimelerin sonunun esrikliğine savurmaktan başka bir şey değil.
Reklam
Nesneler ve kelimeler arasındaki fark, gerçeğin evrime dilin ise değişime yatkın olması. Dile ait olanlar nesnelerle aynı sürekliliği göstermez: Nesneler kendi mecralarını izler; oysa bir kelime, belli bir anda bir anlam kazanır ve yine birdenbire bu anlamı kaybeder. Bazı nesneler de başka herhangi bir süreç ya­ şamadan belirip kaybolurlar; beklenmedik bir şekilde ve kesintili olarak ama rastlantılara değil, başka bir gerekirliğe uygun olarak bir halden ötekine geçerler. Böylece hayatlarımız da iki ayrı dalga boyu edinir.
Tavanda uçan bir sinek gördünüz mü hiç? Neden odanın ortasında, olmayan bir avizenin altında uç­mayı tercih eder? Ve kim kumanda eder molekül hareketinin ev versiyonu olan bu kesintili, usanmak bilmeyen uçuşu? Sinek virajları bilmez: Ne büyük giz! Sonsuzluğu da: Gelişigüzel, gizlice kutupları yok edilmiş bir güzergâhı izleyerek hep aynı küçük uzamı kateder. Denge kavramını da bilmiyor gibidir: Uzamın bütün noktalarına dokunma oyunu oynadığı ve saatler süren kesintisiz uçuşlar onun kafasını hiç karıştırmaz -tam olarak nereye konması gerektiğini her zaman bilir ve her an kalkmaya hazırdır. Bütün bu tuhaf hareketleri ve dönüp durması, enerjinin sorunlarına tümüyle yabancıdır. Meğerki bü­tün enerjisini tekrarlayan bu hareketlerle, boş uzamının ayrıntılı tasviriyle tüketmesin.
Kadının nefesi, uykusuz ağızların ağır nefesiydi; dudakları, histerik kadınların çatlak dudakları; cinsel organı, kısır kadınlarınki kadar mahcup; ve hüzün, acımasız hüzün. Günah çı­karmadan ne verilebilirdi ki ona? Ne Tanrı ne zevk -belki zarafet, savunma halinde olan kedigillerin vahşi zarafeti, her an içeri çekebileceği cırnaklarının ve parmaklara yumuşacık dokunan tüylerin zarafeti, kırılgan ve savunmasız kemiklerin zarafeti. Hiç kimse onun için bir şey yapamaz, onu korumak imkânsız, onun bütün narinliği bir okşamadan ibaret ve cırnakları bir silah oysa bedeni, bütün bedeni sırf sizi baştan çı­karmak için, zayıf ve sinsi. Benim pislik olarak adlandırdığım kadınlar aşk ihtiyacı duymayan, sırf ahlaksızlıklarından ve kötülük yapmak istedikleri için sizden kaçıp tamamen ortadan kaybolan kadınlardır. Fiziksel ve zihinsel orospuluktan çok, işte bu yokluk tarafından emilme histerisinin gücüyle kadınlar orospu olurlar. De­ğer yargılarının yarattığı engeli bilmeyen varlıklara bahşedilen bu kaçma yetisini tanıyor ve ona hayranlık duyuyorum. Erkek ise, tasarım mekanizmalarıyla kırılgan hale gelmiştir. Bu denli hızlı ve mutlak bir şekilde kendi kabuğuna çekilemez -öncelikle kendi imgesinden kopması gerekir. Oysa kadın, sırf refleksle ya da kurnazlıkla kendini yokluğa dönüştürebilir ve varlığıyla mutlu ettiği erkeği bu yolla zalimce şaşkına çevirebilir.
Bu denli bizim parçamız olan, yalnızlığımızı pekiştiren ve ardılları olmayacağı için sevmek zorunda kaldığımız bütün nesneler, yerler, yüzler. Onlar bizde kapanımlı, biz de onlarda kapanımlıyız: Onlar bizim çevremizde, gündeliğin optik yanılsamasını ürettiler. Belki de en fazla, aynalar gibi hayatımızın bakışımını tersine çevirebilirler.
Reklam
642 öğeden 551 ile 560 arasındakiler gösteriliyor.