“Hele işin bir de sevap yerine konan rûhâni menfaatçilik tarafı var ki, buna aklım ne ermiş ne de erecektir. Adam, avuç açan fakîre sadaka verir; fakat karşılığında ya kazâdan korunmak ümîdi ya da sevap kazanmak dileği vardır. İbâdet eder; yine karşılığında cennete girmek ya da cehennemden kurtulmak endîşesi gizlidir. Yok, bunlar benim işime gelmez. Ben, bu çeşit dindarlığı istemiyorum. Onu evvelâ bir işkence âleti gibi dört tarafından sıkıştıran taassup ve menfaat bağlarından çözün, nefes aldırın, eski safvetinl, yumuşaklığını iâde edin, ondan sonra dinsizlere dönüp, Efendiler, ağalar! Buraya gelin... Fikir, ruh ve maddeden yapılmış olan insan, bir yanını düşünüp öteki tarafını ihmal ederse, kendi zararına bir yanlış işlemiş olur, deyin. Niçin mi? Zîra hâkiki insanlar ve dünyâya şahsiyetlerinin ergin ve güvenilir imdadını salanlar, ancak îman sâhipleridir.”