This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
A wide hole. Is it deep? A hole in the ground. That's my place. I should bury myself. If everything ends. Let's come to the end of the movie. Copy the movie! It doesn't matter to us. As long as they bury us deep, very deep.
Sayfa 47 - Can Sanat YayınlarıKitabı okudu
Oysa ışığı severim ben; severdim. Önceleri. Şimdi gece sarsın istiyorum beni. Çukur olmalı, çukur­da kalmalıyım. Belki de çukurum kazılmakta şimdi.
Reklam
Gamzedeyim
“Türkçede, Farsçadan giren bir ek var: ‘-zede’. Bu ek Farsçada ‘vuran, vurulan’ gibi anlamlara sahiptir. ‘Hafifçe yaralamak’ anlamındaki ‘zedelemek’ fiili de bu ekten gelir. Ayrıca ‘depremzede, afetzede, kazazede’ gibi sözcükler de bu ekten türemiştir. Bir de çok güzel bir şarkının tıpkı kendisi gibi güzel bir sözü var: ‘Gamzedeyim, deva bulamam.’ Buradaki ‘gamzedeyim,’ sözü aslında ‘çene, yanak gibi yerlerde bulunan küçük çukur’ anlamındaki ‘gamze’den bahsetmemektedir. Bu söz, ‘tasa, kaygı, üzüntü’ anlamındaki ‘gam’ sözüyle ‘-zede’ ekinin birleşmesiyle oluşmuştur. Haydi şimdi şarkıyı bir de böyle dinleyin…”
Sayfa 120Kitabı okudu
Her insan, içinde bir mezarlık gibi, sevdiklerini taşır. Yıllar boyunca uyurlar orada... Hiçbir şey tedirgin etmez onları. Nihayet bir gün çukur açılır, ölüler dışarı çıkar, soluk dudaklarıyla sevene, sevilene, ana karnında uyuyan bir çocuk gibi, anılarını içinde taşıyana gülümserler...
Sayfa 305 - Yky
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
Looking at his face and hearing his voice made me feel alive. Was it good? Yes, it was nice that it was beautiful, but this was such an unimportant detail for me. Even if something happened to him, even if his face changed or even became ugly, my feelings for him would not change. It was something much different than beauty that made me fall in love with her. Something indescribable, something that cannot be put into words; an air, an attitude, a subtle break in his voice, a slight shadow on the edge of his lips, the small dimple in his chin when he smiles. These were all very good things. More importantly, we were soul mates. What we found in each other was a shelter that would last a lifetime, overflowing with the flavor of every moment....
Annem doğduğunda, dedem kasabaya inmiş; anneannem için bir çift altın küpe ve bir kiraz ağacı fidanıyla eve dönmüş. Bahçeye gidip bir çukur kazmış, çukurun içini sıcak gübreyle doldurmuş ve ağacı dikmiş; sonra bir çakı alıp, ateşte kızdırmış ve ağacın gövdesine bir isim yazmış: FELICITÂ (mutluluk). Gerçekte de bu, annemin ismi olmuş. Dedeme göre, kiraz ağacının da ismi aynı olmalıymış. Ama anneannem ona, bu ismin bir ağaç için pek uygun olmadığını söylemiş; bunun üzerine de dedem, ağaca FELICE (mutlu, neşeli) adını vermeye karar vermiş ve öyle de olmuş. O zamanlar Felice'nin üç dalı varmış ve ilkbaharda, annem yedi aylıkken ve dört dişi varken Felice de dört çiçek açmış. O andan itibaren annem ve kiraz ağacı birlikte büyümeye başlamışlar ve dedem Ottaviano ve anneannem Teodolinda'yla bir aile oluşturmuşlar. Bunu anlamak için aile fotoğraflarına bakmak yeterliydi.
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.