176 syf.
1/10 puan verdi
·
3 günde okudu
𝙈𝙞𝙣𝙚 𝙎𝙤̈𝙜̆𝙪̈𝙩, ismini daha önce hiç duymadığım, kendisini daha önce hiç görmediğim ve kitaplarını daha önce hiç okumadığım bir yazardı. Tarzı nedir, kimlerden etkilenmiştir, hangi türlerde yazar bilmeden başladım Deli Kadın Hikayeleri’ne. Sonra biraz araştırınca gazeteci olduğunu öğrendim. Gazeteciliğe 1990 yılında “Güneş Gazetesi”nde başlamış. Şu anda da “Cumhuriyet Gazetesi”nde köşe yazarlığı yapıyormuş. Deneme, roman, hikaye gibi çeşitli türlerde kitaplar yayınlamış. Yayınlanan 13 eserinden elimde olan “Deli Kadın Hikayeleri” benim okuduğum ilk ve son kitabı sanırım çünkü bakıldığında yazar “postmodernizm” akımından etkilenerek eserlerini kaleme almış. Postmodernizm, kelime anlamı olarak modernizm sonrası şeklinde ifade edilir ve aslında modernliğe ve ona dair olan her şeye karşı bir girişimi ifade eder. Sınırları belirsiz bu anlayış biçimine ait eserlerde parçalı, kopuk, bağlantısız özellikler öne çıkar ve bu da aslına bakılırsa bana göre değil. Ben okuduğumda kafamda netleşsin isterim her şey, karakterler otursun, hayalimde canlansın ve bir anlamı olsun isterim okuduklarımın. Fakat bu eser ismiyle, görselleriyle, düşünüleni ifade ediş şekliyle, tekrar tekrar kullanılan birbirinin aynısı cümleleriyle, argo diliyle bana hitap etmedi. Dileyen araştırabilir belki hoşunuza da gidebilir fakat bana hitap etmedi. Sizlere keyifli okumalar.
Deli Kadın Hikayeleri
Deli Kadın HikayeleriMine Söğüt · Yapı Kredi Yayınları · 20199,8bin okunma
Atatürk Dönemi: 1923-1938 Yılları, Dünya ve Türkiye
Cumhuriyet’in kuruluşundan Atatürk’ün vefatına kadar geçen dönemde, Türkiye ve dünya sahnesinde yaşanan köklü değişimleri keşfetmek ister misiniz? Bu yazıda, 1923-1938 yılları arasındaki siyasi, toplumsal ve ekonomik gelişmeleri, Atatürk’ün vizyoner liderliği eşliğinde analiz ediyoruz. Cumhuriyet reformları, küresel gelişmeler ve dönemin etkileri üzerine detaylı bir perspektif sunan bu yazı, tarih meraklıları için eşsiz bir kaynak. Tarih severler için kaçırılmayacak bir içerik! Yazının tamamını okumak için: [Sözün Ötesi - Atatürk Döneminde Dünya ve Türkiye (1923-1938)](xn--soznotesi-s9a.com/tarih/ataturk-d...)
Reklam
İsmet kim ki? :)
İnönü’nün Türkiye’ye egemen olduktan son­raki tablosunu hatırlayınız: Ufak ufak kayarak sonun­ da Batılı emperyalizmler cephesiyle kaynaşma; ufak ufak istiklâl-i tam ilkesinden fedakârlık ederek işi ülke­mizde Amerikan posta idaresinin kurulmasına kadar kaydırma, ulusal bileşim yerine öykünmeci bir Batı kül­türü propagandası, köklü kalkınma tedbirleri yerine da­ha çok ulusal eğitime ve kültüre dayanan bir üstyapısal kalkınma programı, tekparti tek şef tek millet sloganı, cumhuriyet tarihinde ilk kez “aşırı sol ve aşırı sağ” öğ­retisi ve Kuva-yı Milliye dinamiği olarak değil de, soyut bir egemen sınıflar milliyetçiliğinin ideolojisi olarak iş­lenmesi ve basbayağı faşizanlaştırılması, aralıksız atılım ve devrim yerine, çeşitli ödünlerle klâsik bir burjuva de­mokrasisi düzenine geçişin planlanması. Bunların ulus­lararası politikada görünüşü ise malûm, Atlantik Paktı’na giriş NATO, CENTO ve Ortadoğu’da Amerikan çı­karlarının bekçiliği.
Birincisi Atatürk, Türkiye Mareşali'dir. Büyük bir mareşaldir çünkü başka mareşalleri takdir etmeyi bilmiştir. Büyük mareşaldir çünkü sivil hayata geçmeyi bilmiştir. Bunlar onun en büyük özelliklerindendir. Büyük ve yaratıcı adamlar bu geçişleri kolaylıkla yaparlar. İkincisi Atatürk bir organizatördür. Hem askeri alanda hem de politikada başarı göstermiştir. Büyük bir devlet adamı olduğunun göstergesi olarak monarşiyi Cumhuriyet'e dönüştürmüş ki bu gerçek bir inkılabtır.
Yine de şeriat isteyen kadınların haline acıyorum
El sıkışma Osmanlı alafrangaları arasında başlamıştır, fakat Cumhuriyet'e kadar kadınların eli sıkılmamıştır.
Sayfa 88 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.