Bütün karışıklık olayların lâfzı ile ruhu arasında gerekli ve zorunlu bağlantıyı kurmamaktan doğuyor. Telaffuz edilen Cumhuriyet ile lisan-ı hal ile ortaya konan demokrasi arasındaki kopukluk Türkiye’deki bütün sıkıntının ve başarısızlığın kaynağıdır.
Eğer Cumhuriyet batılılaşması devletin en sözü geçer insanları olarak sadece itaat etmeyi bilen ve başka bir şey bilmeyen insanları tercih etmemiş olsaydı, yürürlükteki muhalefet de daha nitelikli insanlardan oluşurdu.
Cumhuriyetin aydınlanma ütopyası da dâhil, eksiği ve fazlası ile büyük bir mazinin mirasçısıyız. İstesek de istemesek de mirasçısıyız.
Redd-i miras edemeyiz.
"Cumhuriyet’in onuncu yılı münasebetiyle Burhan Asaf ve Vedat Nedim Tör’e hazırlatılmış, 'Osmanlı İmparatorluğu’ndan Türkiye Cumhuriyeti’ne: Nasıldı, Nasıl Oldu?' isimli büyük boy bir kitap mevcut. Bahis konusu kitapta deniyor ki: 'Sultanlar, sarayların dört duvarı içinde soysuzlaşmış zulüm ve sefahat mirasyedileridir!' Sultanlar arasında hiçbir ayrım yapılmadığına göre,Yıldırım Bayezid’i, Murad Hüdavendigar’ı, Fatih Sultan Mehmed’i, Yavuz Selim’i, Kanuni Süleyman’ıyla, bütün Osmanlı padişahları, bu ilimsiz, insafsız ve vicdansız hükmün içine giriyor demektir. Evet, hüküm ilimsiz, insafsız ve vicdansızdır: Zira sarayın dört duvarı arasında ömür tüketen mirasyediler, nasıl olmuş da Niğbolu’da, Mohaç’ta, Varna’da zafer üstüne zafer kazanabilmişler? Nasıl olmuş da, alınamaz denilen Konstantiniyye’yi alabilmişler? Nasıl olmuş da Sina Çölü’nü aşıp Mısır’ı fethedebilmişler, Orduy-u Hümayun'u ta Viyana kapılarına götürebilmişler?"
Şu tesadüfe bakın ki( !) seyahatte kendisine eşlik eden Cumhuriyet gazetesi Başyazarı Yunus Nadi, 6 Ocak sabahı yayımlanan başyazısında Fransa'ya adeta meydan okuyordu: Türk ordularının 24 veya 48 saatte Antakya civarını, çok sınırlı bir zamanda da bütün Suriye'yi işgal edecek güçte olduğunu belirtiyor; Fransa'yla savaşmak istemediklerini, ancak mecbur kalırlarsa kimseden korkmayacaklarını ekliyordu. ( Soyak, age., s. 602-604.)
Hasan Rıza Soyak'ın dediği gibi bu yazı Atatürk tarafından veya Atatürk'ün isteğiyle yazılmıştı. Atatürk, Fransa'ya, Suriye'ye ve Milletler Cemiyeti'ne gözdağı vermek istiyordu. Bunu da başardı. Avrupa basını Atatürk'ün Hatay'a girebileceğini yazmaya başladı.
Sayfa 345 - İnkılalp Yayınevi 2. Baskı 2018Kitabı okudu
- Sözlerimden hiç etkilenmediğinizi biliyorum. Siz de etkilenecek ruh yok çünkü. Omurgasız hayvanlar, yumuşakçalar gibisiniz. Bir de kalkmış, Cumhuriyetçi ya da Demokrat adını yakıştırıyorsunuz kendinize. Bu Kongrede ne Cumhuriyetçi var ne Demokrat, ne de bu adları taşıyan partiler. Siz tükürük yalayıcılar, dalkavuklarsınız, Plütokrasinin uşaklarısınız. Demir Ökçe'nin sırtınıza geçirdiği kan kırmızısı uşak üniformasıyla özgürlük aşkı üzerine içi boş nutuklar atabiliyorsunuz!
Sen koskoca Türkiye Cumhuriyeti'ne karşı zafer kazanabileceğini mi sanıyorsun? Biz bitmeyiz çünkü biz koskoca Türkiye Cumhuriyeti'yiz. Siz çok küçüksünüz, bitersiniz. Bunu anlayacaksınız.
Atatürk birçok vesile ile Cumhuriyet rejiminin Batılılaşmaya çalışmadığını, hiçbir uygarlığı taklit edecek maymun olmadıklarını vurgulayarak, devrimin amacının 1000 yıllık bir uygarlık savaşını birleşik Batı uygarlığına karşı, İslam uygarlığı adına tek başına savunmak zorunda kalan bir ulusun, bu mücadelenin sonunda ulaştığı fiziksel tükeniş noktasından, ulusal bir restorasyon ile modernizenin bir sentezi üzerine oturan yeni bir arayış peşinde olduğunu ortaya koymuştur.
Kendilerine 2. Cumhuriyetçi adını takan, liberal, İslâmcı, sosyalist, etnikçi görünümlü hareketler, İstiklâl Savaşı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kazanımlarının ortadan kaldırılması konusunda her türlü işbirliğine girmişlerdir. 12 Eylül öncesinde Marksist-Leninist öğreti arkasına gizlenen azınlık ırkçısı bölücülük, 12 Eylül sonrasında, dağlarda terör örgütü PKK ile, şehirlerde ise ikinci Cumhuriyetçi oluşumlarla Türkiye'ye saldırmıştır.
Misakımillî eğer etrafımızı saran dağlar ise Misakımillî'nin içindeki ülke de bizim için ikinci bir Ergenekon'dur. Türkiye Cumhuriyeti'nin dayandığı ideoloji de Türk milliyetçiliğidir.