Kelimelerin hastalıkları varsa eğer, "ihanet" mutlaka cüzzamlı olmakla suçlanmıştır. Oysa, soluduğumuz kadar yakındır da biz onu bambaşka yerlerde ve kendimizden uzakta bilmeyi yeğleriz.
" Alara,sen neleri terk ettin annen gibi yenilmemek için? Biz ne zaman annemiz gibi olduk? Aslında babamız olan o adamları nasıl bulduk? Yenildiğimiz bir maçın rövanşı bu, Alara, dikkatli ol. O adamlarda babanı öldürebildin mi? İhtimal, öldüremedin. Yenildin. Öfke, her yenilgiyle içimizde büyüyen cüzzamlı bir çocuk, Alara. Anlamsız ve zamansız ağlamalar. Ve sonra:
" Neden oluyor biliyorum. Ara sıra böyle olurum ben. Aslında seni çok seviyorum. Çok seviyorum. Dengesizliklerim için özür dilerim."
Aslında ne sevdin ne de öldürebildin onları, Alara. Anlasana, biz yokuz aslında. Yani ellerimiz hiçbir zaman temiz olamadı. Yok yere topuklu ayakkabılar giymeyi öğrendik, kitaplar okuduk ve dolma sarma dersine çalıştık. Psikoloji ve sosyoloji okuduk ve bol bol sustuk.
Alara, biz kaçtığımız tuzaklara yakalandık. Bu kadar işte."
Yağmurdan iki damla kulaklarında küpe
saçlarında sarhoş ikindi esintileri
aysız gecelerin dantelleriyle örülü kirpikler
dudaklarında pembe kanatlı bir kelebek
tenin sabah güneşinde buğday rengi
gözlerinde kıvranan derin siyahi istek...
Biraz eğ başını, hafifçe gülümse, oldu
Işık uygun, harika bir fotoğraf olacak bu
birde fonda şu cüzzamlı yeryüzü olmasa!
Ah, kurumuş deniz toprağındaki gümrah baca!
Ah, aç yolcuları taşıyan ekmekten tekne
yine de seviyorum seni sakın kıpırdama!
"Sürekli kazanan tarafta olmak istiyor artık insanlar... Bu imkansız olduğu için, sürekli kazananı oynamak zorunda kalıyorlar. Adeta yaşadığı her ânı, ne kadar enerjik, ne kadar genç, ne kadar pozitif, ne kadar iyi kalpli, ne kadar insancıl, ne kadar güzel, ne kadar kültürlü olduğunu ispatlamak için harcayan bir sürü zavallı insan... Bir de kaybetmekle bir sorunu olmayanlar var. Onlar, birer cüzzamlı gibi 'kaybeden' olarak damgalanıp bir kenara itiliyor hemen. Maskeli baloda maskesiz dolaşmak kimin haddine!"
{gökhan özcan}
Ödül sistemini genel anlamda oldum olası sevmemişimdir. Kendimi sinefil olarak bile nitelendirebilecek iken oscar törenlerinden cüzzamlı gibi kaçarım, çok kurgusal ve amaçlıdır. Ödül (hatta adaylar bile) iyi olandan çok sistemi parlatanın olur, gücün haklılığına güzelleme yapılır genelde. Yapım şirketlerinin PR çalışması ölçü olarak daha belirleyicidir. Aynı toplum mühendisliğinin bir parçası olarak bazı nobel edebiyat ödülleri gibidir. Güçlünün "sahte" haklılığına kanıt yapılan "gerçek" harçtır, çimentodur. Artık egemenin sözel organıdır, ağzıdır o ödüller. Bu kitapta ödül sisteminin anti versiyonu gibidir.
Genelin normalleştirdiği kavramların sorgulanması gerektiğini, sizin çoğu seçiminizin adınıza çok önceden yapıldığını, sadece önünüze konan kısıtlı (ve zararsız) alternatiflerden seçim yapıyor olduğunuz yanılsamasına düşmemeniz gerektiğini anlatır. Gerçeklerle (doğrularla değil kasıt) yüzleşmenin keyifsiz mutluluğunu yaşatır. Monte edildiğiniz sistemden ne kadar koparılamaz durumda iseniz o kadar rahatsız olacağınız ve başarısız bulacağınız bir kitapla karşı karşıyasınız.
Gündüze karşı geceyi savunur, cennete karşı cehennemi anlatır. Uslu ama sahte çocuklar haline getirilmeye izin vermeyin der. Sorgulayan, yaramaz ama gerçek çocuklar olun der. Kısaca yaratılan sahte cennetlere inat "Cehenneme Övgü"dür.