"Hayatta birileri tavsiye ya da destek için kapılarını çaldığında müthiş sevinen, inanılmaz cömert, inanılmaz yardımsever pek çok insan tanıdım. Buraya kadar bir sorun yok; neticede yanındakine iyilik yapmaktan daha güzel ne olabilir?" (Ne var ki büyük bir cömertlik ve sevgiyle sunulsa bile yardım kabul etmeyi kendine yediremeyen birçok insan tanırım. Anlaşılan pek çokları, sanki başka birine bağlı olmak ayıpmış gibi, yardım görmeyi küçük düşmek addediyor. Böyleleri, "Başkalarına muhtaç olursam işimi bileğimin hakkıyla beceremediğim düşünülür," diyorlar içlerinden. Ya da, "Bugün kepçeyle verirse yarın sapıyla gözümü çıkarır." Ve hatta en beteri: "Ben bu iyiliği hak etmedim.")
"Hala ölmek istiyor gibiyim. Zaten ölmeyi uzun zamandır istiyordum. Tam bir fecaat olarak yaşamanın acısı, öldüğüm takdirde herhangi birinin duyacağı acıdan daha fazlaydı; bunu enine boyuna düşünmüştüm. Hatta öldüğümde çok rahatlayacaklarına emindim. Kimseye bir faydam yok. İşte kötüydüm. Herkesi hayal kırıklığına uğrattım. Açıkçası, tam bir karbon ayak izi israfıyım. İnsanları üzüyorum. Hayatımda kimse kalmadı. Zavallı Volts bile, bir kediye bakmayı bile beceremediğim için ölüp gitti. Ben ölmek istiyorum. Berbat bir hayatım var. Bu yüzden bitmesini istiyorum. Yaşamak için yaratılmamışım. Bütün bunları yapmamın da bir faydası yok. Çünkü öbür hayatlarda da mutsuz olmaya mahkûmum. Ben böyleyim işte. Hayata bir katkım yok. Kendime acıma hisleri içinde kıvranıp duruyorum. Ölmek istiyorum ben."
Reklam
Belki herkes yaşlılığında böyledir; son günlerde her gün kendi ölümümü düşünüyorum. Bu düşünceler benim için çok yeni sayılmaz. Yirmi yaşımdan bu yana sık sık ölümü düşünürüm, ama bugünlerde daha da sıklaştı. Günde iki-üç kez, “Belki de bugün ölürüm,” diye kuruyorum. Korktuğum falan yok; eskiden korkardım ölümden, şimdiyse bir ölçüde keyif bile alıyorum. Son dakikalarımın nasıl geçeceğini, ölümümden sonra neler olacağını düşlüyorum.
Ama efendim Dünya, insan, toplum.. Ben bunları kitaplardan sordum Onlarda da bir şeyler var, yok değil Okudum efendim Mamafih efendim Bende bitmez sanırım insanlık
Gözleri bomboştu. Taşlaşmış. Gözlerini kırpmıyor bile. Körlerden daha beter bir hali var. Kör gözlerde; gene bir görebilme telaşı, isteği, çabası sezilir. Bunda o da yok. Sağır kulaklarda; bir çırpınma, bir gerilme, duymaya doğru bir koşma vardır. Bunda yok.
Merhaba kitap dostlarım  bugün Pınar Salman kalemine aldığı Lal Figan Serisi İlk kitabı Saklı kitabı ile geldim. Kitabı anlatmak gerekirse ben Askeri kurgu kitapları çok okuyamıyorum hastalığımdan dolayı üzüldüğüm içi Drama elimden geldiğince uzak duruyorum ama bu seriye ilk başladığım da inş çok ağlamam demiştim.Kitabı okudukça Ceylin ve Doruya
Reklam
Meyer isminde bir Yahudi kasabın evinde Martha Kas- par isminde bir Alman kızı hizmetkârlık yapmakta idi. Bu adamın Kurt ismindeki oğlu hizmetçi kıza tecavüz ederek onu gebe bırakır. Kız bu hâdiseden sonra haklı olarak oğlanın kendisi ile evlenmesini ister. Baba, oğul Yehudiler, kıza istediğinin yerine getirileceğine dair söz verirler, fakat asıl
"Vakit sabahtı, bir kış sabahı ve Diogenes kumun üzerine çıplak uzanmış güneş banyosu yapıyordu; sabahın, üzerine yağan güneşin keyfini çıkarıyordu; her şey çok güzeldi, sessizdi, nehir akıyordu... “Ne demeliyim?” diye düşünür İskender. İskender gibi bir insan nesnelerden ve mülkler dışında düşünemez. O yüzden Diogenes’e bakar ve “Ben Büyük İskender’im. Bir şeye ihtiyacın varsa, bana söyle. Büyük yardımım dokunabilir ve sana yardım etmek isterim” der. Diogenes güler ve “Hiçbir şeye ihtiyacım yok. Yalnız biraz kenara çekil, çünkü güneşi kapatıyorsun. Benim için yapabileceğin tek şey bu. Ve hatırla, kimsenin güneşini kapama, bir insanın yapabileceği tek şey budur. Gölge etme, başka bir şey istemem” der. İskender bu adama bakar. Onun karşısında kendini dilenci gibi hissetmiş olmalı: “Hiçbir şeye ihtiyacı yok ve benim bütün dünyaya ihtiyacım var ve o zaman bile tatmin olmayacağım, bu dünya bile yeterli değil.” İskender, “Seni gördüğüme sevindim, hiç bu kadar halinden memnun bir insan görmemiştim” der. “Sorun yok!” der Diogenes. “Benim kadar memnun olmak istiyorsan, gel yanıma uzan, güneş banyosu yap. Geleceği unut ve geçmişi bırak. Seni engelleyen kimse yok.” İskender güler, yapay bir kahkaha elbette ve “Haklısın - ama daha zamanı gelmedi. Bir gün ben de senin gibi dinlenmek isterim” der. “O bir gün asla gelmeyecek” der Diogenes. “Dinlenmek için neye ihtiyacın var? Eğer benim gibi bir dilenci dinlenebiliyorsa, başka neye ihtiyaç var? Bu mücadele, bu çaba, bu savaşlar, bu fetihler neden? Bu kazanma ihtiyacı neden?”
Sayfa 179Kitabı okudu
"Kısırdöngü asla yok olmaz. Sadece genişler, sonra da kendini unutturur. Niye? Çünkü döngü dediğin, bildiğin daire. Üstünde tam tur atmak o kadar uzun sürer ki, aynı noktadan ikinci kez geçtiğini anlayamazsın bile. Hatta bazen, kısırdöngü öyle bir genişler ki başladığın yere dönmeye ömrün bile yetmez. İnsan da, kör bir at gibi koşturur üstünde. Düz gittiğini zanneder. İlerlediğini. Hatta ilerlerken öldüğünü düşünüp son nefesini bile huzurla verir!"
Güvenli bağlanmış bebekleri ve küçük çocukları anneleriyle birlikteyken izlerseniz anneleriyle fiziksel temas içinde olduklarını, tırmandıklarını, çekiştirdiklerini, emdiklerini, annenin bedenine sarıldıklarını görürsünüz. Hatta daha büyük çocuklar bile korktuklarında annelerinin elini tutarlar. Aşağıda öğreneceğimiz gibi, bağlanmak sadece bedenler arasında değil, annenin ihtiyaçlara uyumu ve onları karşılaması şeklinde de olur.
Reklam
İnsana Tavsiyeler..
1. Utanç bir prangadır. Kendini azat et. 2. Yeteneklerin hakkında endişelenme. Sevme yeteneğin var. Bu yeter. 3. Diğer insanlara karşı nazik ol. Evrensel boyutta onlar sensin. 4. İnsanlığı teknoloji kurtarmayacak. İnsanlar kurtaracak. 5. Gül. Sana yakışıyor. 6. Meraklı ol. Her şeyi sorgula. Şimdinin gerçeği gelecekte bir hikaye olacak sadece. 7.
Sayfa 261Kitabı okudu
Zaman zaman Türkiye'nin ne kadar çok soyulduğu konuşulur: Şu holding şu kadar milyar dolar soymuş, bu müessese bu kadar hortumlamış. Aslında tahribat bu rakamlardan çok daha büyük. Çünkü bu insanlar Türkiye'yi soyarken değer yargılarını yok ettiler, ahlakı çürüttüler, yanlışı doğru yerine geçirdiler. Türkiye'nin referans noktaları kayboldu. Ekonomi bile bir mucizeyle kurtulabilir ama bir halkın kaybolan değerlerinin yerine konması için yüzyıllar gerekir.
“Evet!” dedi. “Siz bile öldürürsünüz. Çünkü iktidar olmanın başka yolu yok. Eskiden daha açık yapılıyordu, şimdi daha gizli.”
Sayfa 231Kitabı okudu
Oğuzcum 14.bölümü noktalama işaretleri koymadan yazmış tam 76 sayfa
Ölü mevsimin mort sezonuna rastladınız beni daha önce görseydiniz daha önceleri neredeydiniz neden bana gülmeden cesaret verdiniz gülseydiniz dağılırdı derdiniz bilseniz ne rahat ederdiniz gülerdim tamam oldu artık size sen diye hitap edebilirim yorulmak bilmezdi gücünün son noktasına gelinceye kadar durmazdı vatandaşlarıma benzemiyorum kendimi
Sayfa 473 - İletişim yayınlarıKitabı okudu
52 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.