"-Önce çalışma sevgisi olmalı insanda. Bu olmadı mı hiçbir şey olmaz. Toprağınızı, köyünüzü sevmelisiniz. İnanın o kadar sıkıcı bir şey değil bu. Köyde yaşamın sıkıcı olduğu söylenir hep. Oysa asıl ben kentte onlarınki gibi bir gün geçirsem herhalde sıkıntıdan ölürdüm. Toprak sahibinin canının sıkılmasına zamanı yoktur. Onun hayatında hiç
Sayfa 401 - I think I will become a farmer in the future.Kitabı okudu
Şehrin kıyısında, ufacık bir derenin kenarında, dalları suya sarkan ihtiyar bir söğüt ağacı vardır. İlkbaharın başlangıçlarında bu söğüdün dallarına bir dişi kırlangıç gelip kondu; derenin bir başından bir başına yıldırım gibi uçan, beyaz göğüslerini suya dokundurarak şeffaf kanatlı küçük böcekleri yakalayan diğer kırlangıçlara bakmaya başladı.
Reklam
Efendi onlara uzun uzun anlatıyordu cennetin nimetlerini. Yeniyetmeler cennete gitme arzusuyla yanıp tutuşuyorlardı. Efendi onları seviyordu, bir gün birine cennetin yolunu açtı herkesin önünde, o şanslı delikanlı çıkıp sarp kayalıklardan atıverdi kendini, cennete vardı. Böylece cennete yolculuk başladı her biri için. Kuru kuru dünyevi hayatı cennetin nimetlerine feda ettiler tek tek. Eskiler, yeni gelenlere anlattı,onlar da daha sonra gelenlere. Cennete yolculuk o yüce dağın tepesinde başlıyordu. Efendi, onlara yol gösteriyordu.
Köy Enstitüleri açıldı. Gün yüzü görmemiş köylerden çocuklar gelip doluştular oraya. Yeni bir okuma türü, yeni bir hayat... Bozkır bir canlandı, Türk milleti ayağa kalkıyordu. Yüzyıllık uyuşmuşluğundan utanıyordu. Çocuklar, Enstitüye türküleriyle, oyunlarıyla, sesleriyle, güzel görenekleri, gelenekleriyle geliyordular. Gerçekten bu topraktan olan ne varsa biraz daha güzelleşiyordu. Yobaz, milliyetçi kisvesine girip, ağa kisvesine girip, politikacı olup Enstitülerle savaşa başladı. Onu yıktı. Hani milliyetçiydiler ya! Milliyetçi insan, gün ışığına kavuşan bir milletin çocuklarına, onların yaptıklarını reva görür mü? Bütün mesele gerici, sömürücü düzen sarsılmasın... Ne olursa olsun halk sömürücülerin elinden kurtulmasın. Köy Enstitüleri azıcık daha, bir on yıl daha kalsaydı, onların bekledikleri dağa kar yağacaktı. Halk, toptan okumuş olacaktı. Türk halkı ağaların emrinde Mısırlı köleler gibi çalışmayacaktı. Buna izin verirler mi? Ama, ne yaparsa yapsınlar, halkın uyanışının önüne geçemeyecekler. Gelen yenilik selinin önünde duramayacaklar.
Dinle Küçük Adam
Sana kendi içimdeki küçük adamı anlatmakla işe başlayacağım… “… ben ne kızıl, ne kara, ne de beyazım. Ben hıristiyan, yahudi, müslüman, mormon, poligam, homoseksüel, anarşist ya da boksör de değilim. Ben bir kadını/erkeği, onunla evli olduğumu kanıtlayan evlilik cüzdanına sahip olduğum ya da cinsel açlığımı doyurabilmek için değil, gerçekten
Sultan, artık Fatih unvanını hak etmişti. Bundan böyle Fatih Sultan Mehmet olarak tarihe geçecekti. Ayasofya'nın derhal cami olarak düzenlenmesini emretti. Ayasofya, Bizanslılar döneminde İstanbul'un en büyük kilisesi idi. Osmanlılar döneminde ise 1934 yılına kadar, Ayasofya Şeyhi'nin yönetiminde Ulucami olarak, baş camilik
Sayfa 74 - Maviçatı Y.Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.