Sanat kalbimizi güzele, maneviyat ebediyete, sevgi neşeye, felsefe hayret duygusunu açar . Mükemmel değilsin ama daha güzel yenilmeyi daima öğrenebilirsin. İnsanlık tarihinin en büyük cürümleri isyandan değil kötü emre itaatten çıkmıştır. Utanma duygumuzu kaybettikçe, kendimizi göstermeye duyduğumuz ihtiyaç artıyor. Bu dünya çölünde kaybolmuş ruhunu arayan zavallılardan birisiyim sadece. İnsan kendinin gurbetine çıktığında, işte orası en koyu yalnızlıktır. Güzelliği gören, görünmeyen alemin işaretlerini çözmeye başlar. Her güzellik, içinde sonsuzluğun işaretlerini taşır. Umut çok uzaklara gider. Geleceğin zenginliğini şimdiki zamanda önümüze serer. Tevazu; seni duymak için beni susturmaktır.
Daima ihtiyaç duyduğumuz sevgi...
Zihinsel özürlülerin yaşlısı Pepe'nin yanından geçerken, onun başını iki elimle tutup keline bir öpücük konduruyorum. Elimi tutuyor. "Beni seviyor musun çocuk?" diyor. "Elbette seviyorum," diyorum. Elimi alıp öpuyor. Duygulanıyor. "Tesekkür ederim çocuk," diyor. Zihinsel özürlülerin diğeri René oturduğu yerden "Ya beni? Ya beni?" diye soruyor. "Seni de," diyorum. Ayağa kalkıyor. Ayaklarını sürükleyerek bana yaklaşıyor. Var gücüyle kucaklıyor beni. Sonra kahkahalar atarak gülüyor. "Ya beni, William?" diye soruyor Kolombiyalı cüce Napoleón. "Beni de seviyor musun? Senin takdirini kazanabildim mi ben?" "Elbette," diyorum. "Seni de seviyorum." Bunun üzerine yaklaşıyor, belime sarılıyor. Duygulu bir sesle, "Benim gibi günahkâr birini sevdiğin için teşekkür ederim William," diyor. Gülüyorum.