Arabayı çimenlerin ortasında durdurdu. Sürekli akan çeşmenin yanına geldi. Selim, böyle çeşmelerde her tarafını ıslatırdı; suyu da içemezdi istediği kadar.
Oysa, bazı insanlar vardır; en çamurlu yerlerden bile kolalı beyaz gömleklerini ve açık renk pantolonlarını kirletmeden çıkarlar. Böyle adamlar hayatta başarıya ulaşırlar Olric.
Selim nereye tutunacağını bilemezdi. Bir eliyle çeşmenin duvarına dayanmaya çalışırken, öbür elini suya uzatır: dengesini bulamaz bir türlü. Ayakları çamura batar, dudakları suya yetişemez.
Islanırız, gene kururuz; ne yapalım?
“Selim’i anlatırmısınız bana?” dedi birden bire. “Hayır, önce kendinizi anlatın. Selim’in yakın dostu olduğunuzu biliyorum. Neden buraya geldiğimi merak ediyorsunuz. Belirli bir nedeni yok. Selim’i unutamadığım için geldim diyelim. Hayır, önce unuttum. Sonra unutamadım.”
Susarsa, sanki her şey bitecekmiş gibi, aklına geleni söylüyordu.
Hiçbir şey düşünemedim, hiçbir şey göremedim. Sanki bütün bunlar olması gereken şeylerdir, sanki benimle hiçbir ilgisi yoktu. Hep dantellerin, farbalaların peşinde koştum... Hayır Varenka yarına kadar belki yataktan kalkarım, iyileşip kalkarım... Kendimi arabanızın tekerlekleri altına atıp gitmenize engel olacağım. Hayır. Bu nasıl olabilir? Hangi hakla? Ben de sizinle geleceğim. Eğer beni almazsanız yorulana kadar, soluğum kesilene arabanızın arkasından koşacağım.