“Beni her zaman seveceğini söyle!” diye yalvardı kadın. “Evet!” dedi adam dalgın.
Sayfa 142
Bir adam, çamların altındaki kırık aynaları süpürüp çöp torbasına dolduruyor. Torbada ayna parçaları şıngırdıyor; yüzler şıngırdıyor. Çarpılmış bir ağız, dalgın bir bakış, eğri burunlar, düzgün burunlar, kırgın birinin mutsuzluğu, unutamamış birinin düştüğü boşluk; her şey birbirine karışmış... Karabasanlar itişiyor, yıkıntıların içinde canavarlar boy gösteriyor, dişlerini yenilmiş ruhlara geçiriyorlar, kopardıkları düşünceleri bir köşeye çekilip iştahla yiyorlar.
Reklam
“Dalgın olduk mu gerçek benliğimizle davranıyoruz.”
«Bu anda bile biliyordu ki yalnızdı, adam uzakta uyanacaktı. Tökezleyerek ilk adımlarını attığı ışıltılı, dar yolda -dalgın ve sıcak bir sözcükle- yolunu kesebileceğini de biliyordu. Yine de Otávio'nun içinde olan şeyin farkında olmadığını düşünmek şefkatini azaltmadı. Artırdı, bedeninden ve ruhundan daha büyük yaptı onu, adamın mesafesini telafi eder gibi.»
Sayfa 115
GİDİŞİN
Gidişin ölümüydü umutlarımın, Güllerin yüreğimde canverişiydi, Ufkumda her akşam hüzünlü ve dalgın, Seninle batan ömrümün güneşiydi. Ardında bir İstanbul bıraktın öksüz, İçimde yokluğun ateşini yaktın, Karanlıklar ortasında güpegündüz, Yıkılmış, dağılmış bir adam bıraktın. Gün, gün yaklaşan bir şey var; ölüm mü, ne? Değilse içimde bu ürperti neden? Dolaşan kim benimle deli divane? Güzel olan herşeydi seninle giden. Şimdi bütün hayallerim yoksul kaldı, Gittin, bana bu rezil İstanbul kaldı... Ümit Yaşar Oğuzcan ( 1926 - 1984 )
yürü, diren kendine kirli harmaniyen gene de daha güzel lekesiz bir acı daha güzel kendine kentin uçurumlarından sıçra buz tutmuş gönülleri bloklarda dar içleri minibüslerde sıkışmış duraklarda manavlarda dar içleri
Sayfa 78 - Ayyıldız Matbaası - Ankara - 1978, BANA DEĞEN DÜNYA
Reklam
Büyük Öfke
Emir yüzbaşı kafede oturuyordu, dalgın ve düşünceliydi garsonun önüne indirdiği kahveye henüz dokunmamıştı sadece düşünceli olarak kahveye bakmaya dalmıştı. Karşısında 40 yaşlarında yaşlı bir adam oturuyordu emir’in dalgınlığını dakikalarca izledi sonra gelip emirin masasına oturdu derdini dinledi ve son sözü şöyle oldu. Acı iyidir bayım acı insanı güçlü kılar… #büyüköfke
yaşar kemal'in tasviriyle: "akşamüstleri tünelden taksime doğru sol kaldırımdan yürürseniz, gözünüze dalgın, siyah gözlüklü, yüzü kederli, ama müthiş kederli -yüzündeki keder besbellidir, elle tutulacak gibi, yüzde donup kalmıştır-, pantolonu ütüsüz, ağarmış saçları kabarmış bir adam çarpar. bu adamın, bu beyoğlu kalabalığı içinde bir hali vardır ki (daha doğrusu her hali) size bu koskocaman şehirde yalnız, yapayalnız olduğunu söyler. bu neden böyledir? orasını kimse de bilmez… bazı adam vardır, insan yüzünde sırf hınç, kin okur. bazısında gurur, bazısında neşe, bazısında bayağılık, aşağılık… bu adamın üstünden başından da yalnızlık akar. bir de bu adama, kadıköy iskelesinin kanepelerinden birine oturmuş, heybeli köylüleri, çıplak ayaklı serseri çocukları, hanımefendileri seyrederken rastlarsınız. bu adam hikayeci sait faiktir."
İçinde kendi kendim olmaktan çıktığım bu gece nereye kadar gidecek? Basitlik sözcüğünün tehlikeli bir niteliği var. Ve ben bu gece yaşamın belirli bir saydamlığı karşısında artık hiçbir şeyin önemi kalmadığı için ölmek istenebilmesini anlıyorum. Bir insan acı çeker, mutsuzluk üstüne mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara, yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra, bir akşam, hiç: bir zamanlar çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Evine dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen dramdan söz edilir. Hayır. İlle de bir neden gerekirse, dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini. Böyle işte, dünyanın derin anlamını duyar gibi olduğum her seferde, onun basitliği şaşırttı hep beni.
“Bir insan acı çeker, mutsuzluk üstüne mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara, yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra, bir akşam, hiç: bir zamanlar çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Evine dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen acıdan söz edilir. Hayır. İlle de bir neden gerekirse, dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini.”
Reklam
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Çekildikleri direk dibinde bir gün dalgın içkisini yudumlarken niye yıkıldı bu adam? Korhanla birlikteyken tattığım güven, bütün karşı duyguları gitti içimde, yalnız onu değil. Yeğlemenin bilincine geç kaldım biraz, o kadar. Benim de haklı yanlarım var! Eski alışkanlıkları denemek, elden geçirmek bu pörsümüş duyguları aşabilmek için. O da uzun sürmedi.
Sayfa 374Kitabı okudu
Benlik
Dalgın olduk mu gerçek benliğimizle davranıyoruz.
İçinde kendi kendim olmaktan çıktığım bu gece nereye kadar gidecek? Basitlik sözcüğünün tehlikeli bir niteliği var. Ve ben, bu gece, yaşamın belirli bir saydamlığı karşısında hiçbir şeyin önemi kalmadığı için kişinin ölmek isteyebilmesini anlıyorum. Bir insan acı çeker, mutsuzluk üstüne mutsuzluğa uğrar. Katlanır bunlara, yazgısını benimser, iyice yerleşir içine. Saygı görür. Sonra, bir akşam, hiç: bir zamanlar çok sevdiği bir dostuna rastlar. Dostu biraz dalgın konuşur onunla. Evine dönünce, adam kendini öldürür. Sonra gizli dertlerden, bilinmeyen acıdan söz edilir. Hayır. İlle de bir neden gerekirse, dostu kendisiyle dalgın konuştuğu için öldürmüştür adam kendini. Böyle işte dünyanın derin anlamını duyar gibi olduğum her seferde onun basitliği hep şaşırttı beni.
Rainer Maria Rilke
Birinci Ağıt Kim duyar, ses etsem, beni melekler katından? Onlardan biri beni ansızın bassa bile bağrına, yiterim onun daha güçlü varlığında ben. Güzellik güç dayandığımız Ürkü'nün başlangıcından özge nedir ki; ona bizim böylesine tapınmamız, sessizce hor görüp bizi yok etmediğinden. Her melek ürkünçtür. Kendimi tutar bu yüzden, yutkunurum.
Resim