Ninelerden dedelerden beri kendi başına yaşayan köylerinde denizin, dağın, ormanın kime ait olduğunu hiç düşünmemişlerdi. Başlarını soktukları küçük evler, bahçeler sahipliydi ama bunun ötesi Tanrı’ya aitti. Hiç doğanın, havanın suyun sahibi olur muydu? Meğerse varmış.
Sayfa 101 - İnkilap YayıneviKitabı okudu
Hz. Osman Evini Kuşatanlara Sesleniyor;
' Size Allah adına ve İslam adına yemin ederek söylüyorum. Siz de biliyorsunuz ki, Resûlullah (s.a.v) yanında Ebubekir, Ömer ve ben bulunduğum halde, Mekke'nin Sebir Dağında birlikte olmadık mı ? İşte bu sırada dağ sallanmaya başlayınca, dağın taşları da yerinden kopup aşağılara yuvarlandığında, Resûlullah (s.a.v) ayağıyla dağa vurarak : Ey dağ sâkin ol ! Senin üzerinde bir Peygamber, bir sıddîk, iki de şehid bulunuyor. ' demedi mi ? ' Onlar da : ' Allah için doğru söylüyorsun evet öyledir dediler. Hz Osman devamla şöyle dedi: '' Allahû Ekber ! Kâbe'nin Rabbine yemin ederim ki, bunlar da benim şehidliğime şahidlikte bulundular.'
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
Sahil kesimlerinin en büyük sorunlarından biri!
"Ninelerden dedelerden beri kendi başına yaşayan köyle­rinde denizin, dağın, ormanın kime ait olduğunu hiç düşün­memişlerdi. Başlarını soktukları küçük evler, bahçeler sahip­liydi ama bunun ötesi Tanrı’ya aitti. Hiç doğanın, havanın suyun sahibi olur muydu? Meğerse varmış. Köylerinin kara­dan, denizden, havadan saldırı altında olduğunu, hem de hep­sinin bir anda gerçekleştiğini görmek de varmış kaderlerinde. Alıştıkları dünya farklıydı; deniz kimsenin olamazdı, hava, orman, dağlar, kayalıklardan dökülen ak köpüklü çavlanlar, kayaların altından kaynayan gözeler sahip olunamayacak şeylerdi. Allah’ın nimetleriydi hepsi. Ne var ki uzaklardan ge­len yabancılar birdenbire köylerinin taşına toprağına, suyuna yoluna saldırır olmuştu."
Sayfa 101Kitabı okudu
Ninelerden dedelerden beri kendi başına yaşayan köylerinde denizin, dağın, ormanın kime ait olduğunu hiç düşünmemişlerdi. Başlarını soktukları küçük evler, bahçeler sahipliydi ama bunun ötesi Tanrı'ya aitti. Hiç doğanın, havanın suyun sahibi olur muydu? Meğerse varmış.
Sayfa 101Kitabı okudu
Çocukların yaşamı, ateşle yapılan bir yarış halini aldi. Üst yamactaki ormana dağıldılar hepsi. Dağın tepesindeki tertemiz bir alev bayraginin dalgalanması biricik amaclariydi; bundan başka bir düşündükleri yoktu şimdilik. En küçük oğlanlar bile, meyvelerin çekiciliğine kapilmadiklari sıralarda, ufak odun parçaları getiriyorlar, ateşe atıyorlardı. Esintiler biraz daha hızlandı, hafif bir rüzgar çıktı. O zaman ateşin rüzgar altı rüzgarlı yani, kesinlikle ayrıldı birbirinden. Rüzgarlı yanda hava serindi; ama rüzgar altı yanda, ateş yabansi bir kol gibi uzanıyor, çocukların saçlarının uçlarını kavuruveriyordu dakikasında. Terli yuzlerinde akşam rüzgarını hissedenler, bu serinligin keyfini sürmek için bir an durakliyorlar, bitik olduklarının farkına variyorlardi o zaman. Ve paramparça kayalıkların arasindaki gölgeli yerlere atıyorlardı kendilerini. Salkım saçak alev hızla küçüldü; sonra odun yığını, kul gibi hafif bir ses çıkararak çöktü. Kıvılcımlar kocaman bir ağaç gibi yukseld, yan yattı, rüzgara kapılıp dağıldı. Köpekler gibi yerde soluk solugaydi çocuklar; Ralph başını kollarinin üstünden kaldırdı: "İşe yaramadı bu."
Yavaş yavaş yürüyorum bedenimden buharlaşmışçasına ve sanki randevum var bir şiirle. Saatime bakıyorum dalgın.
Sayfa 69 - Everest yayınlarıKitabı okudu
Reklam
136 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.