İçimde tarifini yapamadığım tuhaf bir ağrı var. Ve bir cinayet işlendi bu gece, kimsenin haberi yok. Faili meçhul, tanığı korkak. An gelir ve insan ölmek ister ölemez, yaşamak ister yaşayamaz. Gırtlağına takılır cümleler konuşmak artık en büyük külfettir. İnsanın yediği yemekten hiç tat almadığı ve ağzında bütün lokmaların büyüdüğü bir huzursuzluk türü vardır. İnsanı tüm tatlara sağır, tüm sorulara dilsiz ve tüm acılara tutkun bırakır. Acıyı duyumsamak artık bir ibadet gibi yapışır insanın nefsine ve hissedemediği vakit içinde garip bir suçluluk duygusu oluşur. Düşünüyorum da şimdi, ben dört duvarın arasında bu dünyanın tüm zehirli tatlarını hissederken ve tırnaklarımın dibinden suratımdaki kemiklerin orta noktasına kadar acı icinde kıvranırken yan evdeki bir başka insan mutluluğun en koyu rengini tadıyor. Ne tuhaf bir gökyüzü, herkese yetiyor, herkesi bağrına basıyor, herkesi kucaklıyor. Algılarım sonuna kadar açık, damarlarımda dolaşan yangını fazlaca hissediyorum. İçimde bir barut fıçısı kıvılcıma çarpmış ve alev almış yanıyor adeta eriyorum. Başımı duvarlara vurup patlatmak istiyorum. Bu şehir, bu caddeler, bu sokaklar yaratan şahittir ki, en sıcak çöllerden bile daha çok yakıyor. Kulaklarımda tarifini yapamadığım, uğultuyu andıran bir gürültü var, hiç gitmiyor. İsmini bilmiyorum benim meselem buna isim bulmak değil zaten ya bu cehennemde yana yana kül olup sönmek ya da bu cehennemden kurtulmak. Perdeler kollarımı bağlıyor, pencereler bileklerime yapışıyor. Öyle bir musibet ki bu düştüğüm yangın, gece gündüz yanıyorum; odun oluyorum, kömür oluyorum bir türlü kül olamıyorum."